23 Aralık 2009 Çarşamba

Beyin Mozart İlişkisi Ve Largo Barok Müzik

Bu makalede: Largo barok müziğin ne olduğunu, Mozart'ın bu müzik tarzıyla olan yakınlığını ve dolayısıyla beyin-Mozart ilişkisi kavramı okumuş olacaksınız. Müziğin öğrenme potansiyeline katkısının olduğunu ortaya koyan "telkin yöntemi" (suggestopedia) psikiyatr ve eğitimci olan Bulgar Georgi Lozanov tarafından ortaya konulmuştur.Özellikle stressiz bir öğrenme, beden ve zihin faaliyetlerinin bir ahenk içinde çalışmasını
sağlamaktadır. Bu şartlarda öğrenilen bilgiler daha kalıcı olmaktadır. Lozanov yaptığı araştırmalarda çok özel bir müziğin, yine çok özel bir ritimde olması kaydıyla, insanin beden fonksiyonlarını stressiz bir ortama sokarak öğrenme yoğunlaşmayı artırdığını keşfetmiştir.

Özellikle kolay ve kalıcı öğrenme beyin alfa dalgası ortamındayken oluşturmaktadır. Lazanov'un test ettiği belli ritimdeki bazı klasik müzik parçalarının beyin dalgalarını 8 ile 12 Hz. aralığına düşürerek beynin alfa dalgaları yaymaya başlamasını sağladığı ortaya çıkmıştır. Lozanov yaptığı deneylerde her klasik müzik parçasının dinleyenleri alfa beyin dalgaları ortamına sokmadığını ve en etkili parçaların 60 vuruşlu "largo" tempolu ve 4/4 veya 3/4 ölçülü olan "barok müzik" eserlerinden oluştuğunu tespit etmiştir.

Iowa Eyalet Üniversitesinde yapılan testler, öğrenme faaliyeti sırasında barok müziğin kullanılmasının öğrenme ve hafıza gücünü yaklaşık yüzde 24 artırdığını göstermiştir.

Largo Barok müziğe binaural frekanslar tekniğinin de ilave edilmesiyle hazırlanan çift etkili tekniğe "Bio-Ritmik Largo Tekniği" denilir.


"Bio-Ritmik Largo" bir kaset, ders çalışırken veya hızlı okuma sırasında kulaklıksız olarak fon müzik olarak dinlendiğinde "Largo Barok" müziğin stressiz öğrenme avantajı zaten elde edilmektedir. Ancak böyle bir kaset kulaklıkla fon müzik olarak dinlendiğinde, her iki kulaktan ayrı ayrı gelen binaural seslerin ilave etkisi de kendisini göstererek kişinin yoğunlaşma gücü de artırılmaktadır.

Özet olarak açıklamak gerekirse; "Bio-Ritmik Largo Tekniği", yoğunlaşmayı artırmak için "Largo Barok Müzik" etkisi ile "Binaural Frekanslar" tekniğinin birleştirilerek kullanılması olayıdır.

Yoğunlaşma gücü beyin hücrelerindeki enerji seviyesi ile doğrudan ilişkilidir. Bilimsel araştırmalar belli frekans aralığında sesler ihtiva eden müziklerin beyin hücrelerindeki enerji seviyesini artırarak, beynin istenilen konuya kolayca odaklanabildiğini göstermiştir. Mozart'ın bazı müzik parçalarında bu frekans aralığı yoğun olarak mevcut durumdadır

MOZART ZEKAYI ARTIRIYOR

14 Ekim 1993 'de , A.B.D.'de "USA Today"de çıkan "Mozart 'in Müzikleri Zekayı Geliştiriyor" baslıklı haber tüm Dünyada sansasyon yaratmıştır. Bu habere göre, California Üniversitesi'nin Irvine'deki öğrenme ve hafıza Nörobiyoloji Merkezi bilim adamlarının yaptıkları bir araştırma, bazı müziklerle IQ arasında bir ilişki olduğunu açıkça ortaya koymuştur.

Bu araştırmada otuz altı üniversite öğrencisi, önce IQ testinin sağ beyin yeteneklerini ölçen sorularıyla test edilmiştir. Testten sonra öğrencilere Mozart'ın "Re Majör, K 448 iki Piyanoluk Sonat' ı 10 dakika boyunca dinlettirilmiştir. Daha sonra öğrenciler hemen tekrar test edildiklerinde, IQ puanlarının önceki değerlere göre 8 veya 9 puan daha yükselmiş olduğu gözlenmiştir.


Mozart-Beyin İlişkisi

Fransız Tip ve Bilim Akademileri üyesi Dr. Alfred Tomatis'e göre beynin elektriksel olarak şarj olmasında kulaklar anahtar bir rol oynamaktadır. Tomatis'e göre, beyin hücrelerindeki elektriksel enerjinin azalması yoğunlaşmanın bozulmasına ve yorgunluğa sebep olmaktadır. Bu durumda beynin de, piller gibi şarj edilmesi gerekmektedir.

Tomatis beyin hücrelerinin enerjiyle şarj edilmesi yollarından biri olarak, 5000 ile 8000 hz arasında yüksek frekanslar içeren müziklerin dinlenmesini keşfetmiştir. Yıllar süren analizlerden sonra Tomatis, bu frekans aralığındaki seslerin Mozart'ın müziklerinde çok sayıda mevcut olduğunu tespit etmiştir. Tomatis'e göre, kulak salyangozunu dolduran, "corti" hücrelerinin titreşmesi jeneratör vasıtası görerek beynin yeniden şarj edilmesini sağlamaktadır.
Tomatis de ayrıca beynin şarj edilmesi için etkili olan diğer bir yakın müzik çeşidi olarak "largo barok (baroque) müzik" parçalarına dikkat çekmiştir.


beyin mozart, largo, barok, largo barok, mozart, baroque, largo baroque

22 Ekim 2009 Perşembe

Çocuğunuzun IQ'sunu Yükseltin

Üstün Zekalılar Eğitim Enstitüsü uzmanları, çocuğun zeka gelişimini destekleyen ve IQ seviyesini yükselten önerilerde bulundu.

1- Hamilelik döneminde çocukla iletişime geçilmeli, onunla konuşulmalı ve bebeğe müzik dinletilmelidir.

2- Anne, hamilelik döneminde yabancı dil eğitimi almalıdır. Annenin aldığı eğitim RNA'lar yoluyla bebeğe geçer. Çocuk annenin aldığı eğitime yüzde 70 yatkın olarak doğar.

3- Bebeğin zeka gelişimi açısından hamilelik döneminde anne adayının bol bol yağlı somon balığı yemesi gerekir. Somon balıklarında omega 3 maddesi bulunduğundan zeka gelişimini destekler.

4- Çocukluk döneminde omega 3, zeka gelişimine büyük fayda sağlar. Çocuklar her gün 1 adet tüketebilir.

5- Çocukluk döneminde bol bol kuru üzüm ve ceviz tüketilmelidir. Beynin enerji kaynağı ekmek değil, glikoz ve şekerdir.

6- Hamilelik ve bebeklik döneminde çocuklara bol bol farklı uyarıcılar verilmelidir.

7- bebekler ve çocuklar sevilmelidir. Sevgiyi göstereceğiniz yollardan biri de masajdır. Özellikle omurilik bölgesine yapılan masaj zeka gelişimine büyük katkı sağlar.

8- Bebek lik ve çocukluk döneminde oyun oynamaya büyük önem verilmelidir.

9- Oyuncaklar çok dikkatli seçilmeli, işlevsel ve fonksiyonel olanlar tercih edilmelidir.

10- Çocukluk döneminde zeka gelişimi için ezber yaptırılmalıdır.

11- Çocuklar 6 ayda bir gelişimsel olarak uzman tarafından takip edilmelidir.

12- Mümkünse 3 yaşın sonuna kadar anne çalışmamalı ve çocuğun bakımını kendi üstlenmelidir.

13- Sık sık dadı ve ev değiştirilmemelidir.

14- Dil gelişimi için 4 yaşından önce yabancı dil öğretilmemeli ve yabancı dadı tutulmamalıdır. 4-6 yaş arasındaki çocuklar ancak 2 dil öğrenebilir.

15- Zeka gelişiminde anaokulu seçimi çok önemlidir. Mahalle arkası ana okulları yerine eğitim kadrosu ve nitelikleri kendisini ispatlamış kurumlar olmalıdır.

19 Ekim 2009 Pazartesi

Sık Yapılan Diyet Yanlışları

Beslenme ve Diyet Uzmanı Banu Kazanç sık sık karşılaşılan diyet yanlışlarını anlatıyor ve sağlıklı beslenme önerilerinde bulunuyor.

İlk çağlardan beri devam eden güzellik arayışımız asla giderilemeyen bir susuzluk gibi sürüp gidiyor. Makyaj yapıyor, onlarca bakım ürünü kullanıyor, saçımızı boyatıyor, manikür pedikür yaptırıyoruz. Sürekli hoş kıyafetler içinde salınmaya özen gösteriyor, daha çekici ve çarpıcı olmak için saatlerce güneşleniyor, solaryuma giriyor, fazla kilolarımızdan kurtulmak için akla gelmedik diyetler deniyor, spora gidiyor, bütün bunların yetmediği noktada ise estetik operasyonlara başvuruyoruz. İngiltere'de tüketicilerle yapılan bir araştırma, ingiliz kadınlarının güzellikleri için hayatları boyunca 274 bin Euro (yaklaşık 461 bin TL) harcadıklarını ortaya koyuyor.

Düzensiz beslenmek, su içmemek, sürekli atıştırma ihtiyacı duymak, sinirlenince buzdo
labını açıp ne yediğini bilmeden yemek yemek en büyük diyet yanlışlarından.

Günde 2-2,5 lt su içmeye çalışın. Her gün et, balık, tavuk, yumurta ve kuru bakla
giller gibi yiyecekler tüketin. Ara öğünlerde süt için ya da meyve yiyin. Haftada en az üç
en önemlisi sağlığımızı kaybedip adeta çirkinleşiyoruz. Öyle ki, hatalı diyetler, gereksiz estetik ameliyatları, hijyenik olmayan ortamlarda yapılan çeşitli bakımlar güzelliğimizi elimizden alabiliyor. Oysa işin sırrı, sağlığımızı ve doğal güzelliğimizi kaybetmeden bakımlı ve çekici olmakta yatıyor. Biz de bu ay güzellik uğruna ödenen bedelleri, mükemmel bir görünüm kazanmak uğruna doğallığını kaybeden kadınları masaya yatırdık.

Zayıflayayım Derken ince olmanın güzel olmakla eşdeğer tutulduğu günümüzde çoğumuz bilinçsizce kilo veriyor, aşırı zayıflayıp itici bir görüntüye bürünüyoruz. Uzmanlar özellikle görsel ve yazılı basının sürekli öne çıkardığı estetik harikası, selülitsiz, sivücesiz bedenlerin, bitmeyen diyet önerilerinin kadınları olumlanan ve tapınılan defa balık yemeye özen gösterin. Bunun yanında haftada üç gün mutlaka düzenli yürüyüş ya da egzersiz yapın.

Bu hatalar depresyon, panik atak, kemik yoğunluğunda azalma, gastrit, ülser ve reflü gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor.

Diyetler, bakımlar, kozmetik dünyası ve estetik cerrahi biz kadınların daha çekici olma, beğenilme ve güzelleşme arzusunu tatmin ederken, bazen sağlıksız, çirkin, yapay, uyumsuz yüz ve bedenler de ortaya çıkabiliyor. Uzmanların görüşleri doğrultusunda "güzellik kazalarını" ve sonuçlarını irdelerken, kadınların bu uğurda neleri feda ettiklerini araştırdık.

Bazen bir tutku ve saplantı haline dönüşebilen zayıflama isteği, sürekli rejim yapma arzusu ve egzersiz bağımlılığı anoreksiya nevroza adlı ciddi psikolojik rahatsızlığa yol açabiliyor. Kısacası başta sadece güzelleşmek için girilen bu yolda, kontrolün elden gitmesiyle karamsarlık, mutsuzluk, içine kapanma, yemek yiyememe, takıntılar, uykusuzluk ve cinsel sorunlar gibi sağlık problemleri yaşanabiliyor. Zayıflama takıntısının psikolojik ve fiziksel boyutunu bir yana bırakırsak, bazı basit diyet yanlışları da amacından şaşıp kişinin doğal dengesini bozabiliyor.

Öyle ki, Prof. Dr. Osman Müftüoğlu; diyet yaparken yalnızca yeme-içmeyi kesmenin işe yaramadığına, yağ kaybıyla birlikte kas kazanımı olmadığı için kiloların tekrar geri alındığına dikkat çekiyor. Yiyecek-içecek kısıtlamasını makul bir düzeyde tutmak ve düzenli egzersiz yapmak, kişiye hem mutluluk veriyor hem de diyet sonrası sarkmaları engelliyor. Memorial Hastanesi Dermatoloji Bölümü'nden Uzman Dr. Tuğba Türe ise yanlış diyetlerin kişinin sağlığını bozduğunu, saçlarda dökülmelerle, ciltte solukluk, kuruma, kırışıklık, pullanma gibi lezyonlara sebep olduğunu vurguluyor.

Bölgesel Yağlara Son

Hepimizin vücudunda sorunlu, incelmesi biraz daha zor olan ve yağların yoğun olarak toplandığı bazı bölgeler vardır. Bu bölgeler kişiden kişiye farklılık gösterir; kalça, bel çevresi ya da bacaklar sorunlu olabilir. Bu fazlalıklardan diyet ya da egzersiz yapar.

YAĞLI BÖLGE 1: ÖDEM / ŞİŞLİK

Zayıflarken amaç sadece iyi görünmek değil aynı zamanda bu bölgelerimizle bağlantılı olabilecek hastalıkları da engellemek olmalıdır. Şimdi, bu toplanma genelde adet dönemi öncesinde vücudun ödem tutmasının bir sonucu olduğu konusunda birleşiyorlar. Ayak parmağınıza baskı şişlik olup olmadığım kontrol edebilirsiniz. Eğer geriliyorsa şişkinlik var demektir, hafif bir çöküntü oluyorsa sorun yoktur. Bazen şişmiş ayak bilekleri kalp hastalıklarının, böbrek yetersizliğinin ya da kan pıhtılaşmasının bir işareti olabilir.

Kurtulun: Günde iki kere karahindiba çayı içerek vücudunuzda biriken ödemden rahatça kurtulabilirsiniz. Bir de şu egzersizi yapmayı deneyebilirsiniz. Ayaktayken, ayak parmaklarınızın ucuna yükselin ve birkaç saniye durun, sonra topuklarınızın üstüne inin ve sadece topuklarınızın üstünde birkaç saniye durun. Bunu günde 10-15 dakikayapmanız ayak bileğinizi kısa sürede rahatlatacaktır.

YAĞLI BÖLGE 2: İÇ ORGANLARINIZ

34-36 bedensiniz ve görünürde hiç fazla kilonuz yok. Ancak vücudunuzun içi, yani iç organlarınız yine de yağlı olabilir. Nasıl mı? Egzersiz yapmadığınız, çok yağlı yiyecekler tükettiğiniz ya da gereğinden fazla şeker aldığınız için (unutmayın ki vücudumuz şekeri yağ olarak depolar) iç organlarınızda yağ birikmesi olabilir ve bu da uzun vadede diyabet hastası olmanıza yol açabilir.

Kurtulun:
Yemek yerken ya da bir şeyler atıştırırken, çok yağlı, şekerli yiyeceklerden ve içeceklerden uzak durun ve bunlar yerine tercihinizi doymamış yağ içeren gıdalardan yana kullanın.


YAĞLI BÖLGE 3 KALÇA

Eğer sürekli masa başında olmanızı gerektiren monoton bir işiniz varsa, gün boyu bilgisayarınızın karşısında oturuyor ve yeterince hareket edemiyorsanız, vücudunuz yağları kalça bölgesinde depolamaya eğilimli olabilir.

Kurtulun: Öğle tatilinde kısa bir yürüyüşe çıkın, yakınlardaki mağazaların vitrinlerine bakmanız bile işe yarayabilir. Duşta özel fırçalarla, vücudunuzu ayak bileklerinizden başlayarak kalbinize doğru fırçalamayı deneyin. Bu işlem kan dolaşımınızı hızlandıracak, böylelikle bütün gün masa başında oturmanızın olumsuz etkilerini de azaltmış olacaksınız. Bu işlem vücudunuzdaki ölü derileri atıp, yeni hücre oluşumunu hızlandırdığından selülit oluşumunu da yavaşlatıyor.

YAĞLI BÖLGE 4 KOLLAR

Düzgün bir vücuda sahip olsanız bile kollarınızın altında yağ hücreleri toplandıysa önlem almanız gerekebilir. Bu bölgelerde kilo toplanmasının sebebi çoğunlukla genetik olmakla beraber, bazen de o bölgeyi hiç çalıştırmamanız olabilir. Yapılan dengesiz diyetler de bu bölgelerde yağların toplanmasını tetikler.

Kurtulun: Uyguladığınız diyette zararlı yağların olmamasına dikkat edin. Tabii bu arada faydalı yağları tüketmeyi de ihmal etmeyin. Diyet yapanların çoğunlukla yaptıkları hatalardan biri de budur. Günlük diyetinizde omega 3 bakımından zengin olan besinleri -ton balığı ya da somon balığı gibi- bolca tüketmekten çekinmeyin. Çözüm olarak çok ağır olmayan iki ağırlıkla, arka kol kaslarınızı çalıştıracak bir egzersiz yapmayı deneyin. Eğer ağırlık bulamıyorsanız içi dolu birer litrelik su şişelerini de bu egzersizi yapmak için kullanabilirsiniz

YAĞLI BÖLGE 5 GÖĞÜSLER

Yaşasın! Fazlalıklarımız sonunda istediğimiz bir bölgede toplandılar. Fakat hemen sevinmeyin çünkü bu, sadece adet döneminizin geciktiğinin habercisi olabilir. Buna ek olarak, fazla alkol ve sigara tüketiminin de bir göstergesi olabilir. Göğüslerde toplanan yağların bir başka yansıması da o bölgeye golf topu görünümü vermeleridir, Bunun nedeni uzmanlar tarafından karaciğerlerin toksik maddeler sebebiyle tıkanması olarak açıklanıyor.

Kurtulun: Günlük yaşamınızda daha az sigara ve alkol tüketerek bu sorundan kurtulabilirsiniz, işe beslenme stilinizi değiştirmekle başlayabilirsiniz. Ne kadar sıklıkla ve çok alkol tüketirseniz, metabolizmanız da bir o kadar yavaşlar. Sizin için, sağlıklı bir yaşam ve alkol arasında bir seçim yapma vakti çoktan gelmiş demektir.

KARIN


Kadınlar genellikle yağların karın bölgesinde toplanmasından şikayet ederler. Bu bölgede yağ birikmesinin başlıca sebepleri ise şunlardır. Östrojen, yağ depolanan enzimleri harekete geçirir. Özellikle doğum kontrol hapı kullanan kadınlar bu bölgede yağ depolamaya daha meyilli bir vücuda sahip olurlar. Ayrıca kan şekeri değerlerinizinde beklenmedik bir seviyede çıkması size önemli bir uyarı niteliğinde olabilir.

Kurtulun: Sağlıklı beslenerek, içki kullanıyorsanız azaltarak kan şekerinizi normal bir seviyeye çıkarabilirsiniz. Karın bölgesinde yağlanma diabet, yüksek kan basıncının ya da kalpte gelişebilecek herhangi ciddi bir rahatsızlığın belirtisi olabili. Check-up yaptırmanız yararlı olabilir.

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Hangi yemeksiniz? (!)

Doğum tarihinize göre hangi yemek olduğunuzu ve özelliklerinizi haberimizden öğrenebilirsiniz...


OCAK
1 - 9 Ocak Musakka
10 - 24 Ocak Pilav Üstü Kuru
25 - 31 Ocak İmam Bayıldı

ŞUBAT
1 - 5 Şubat Kokoreç
6 - 14 Şubat İşkembe
5 - 21 Şubat Köfte
22 - 28 Şubat Tantuni

MART
1 - 12 Mart Suşi
13 - 15 Mart İmam Bayıldı
16 - 23 Mart Pilav Üstü Kuru
24 - 31 Mart Kokoreç

NİSAN
1 - 3 Nisan İmam Bayıldı
4 - 14 Nisan Tantuni
15 - 26 Nisan Pilav Üstü Kuru
27 - 30 Nisan Köfte

MAYIS
1 - 13 Mayıs Suşi
14 - 21 Mayıs İşkembe
22 - 31Mayıs İmam Bayıldı

HAZİRAN
1 - 3 Haziran Pilav Üstü Kuru
4 - 14 Haziran Köfte
15 - 20 Haziran Musakka
21 -24 Haziran Suşi
25 - 30 Haziran Kokoreç

TEMMUZ
1 - 9 Temmuz Pilav Üstü Kuru
10 - 15 Temmuz Musakka
16 - 26 Temmuz İşkembe
27 - 31 Temmuz Kokoreç

AĞUSTOS
1 - 15 Ağustos Suşi
16 - 25 Ağustos Pilav Üstü Kuru
26 - 31 Ağustos Köfte

EYLÜL
1 - 14 Eylül İşkembe
15 - 27 Eylül Kokoreç
28 - 30 Eylül Musakka

EKİM
1 - 15 Ekim Suşi
16 - 27 Ekim Köfte
28 - 31 Ekim Tantuni

KASIM
1 - 16 Kasım İmam Bayıldı
17 -30 Kasım Kokoreç

ARALIK
1 - 16 Aralık Musakka
17 - 25 Aralık Suşi
26 - 31 Aralık İşkembe


Musakka
Çekici ve popülersiniz.Kolayca arkadaş edinebiliyorsunuz. Kendinden emin tavırlarınızla grup içinde liderliğe yakışıyorsunuz.

Kokoreç
Utangaç ve sevimlisiniz. Tanımadığınız insanlarla konuşmayı sevmez ama arkadaşlarınızla herşeyi paylaşabilirsiniz. Arkadaş seçiminde oldukça dikkatlisiniz. Sevilen birisiniz.

Suşi
Yerinde duramayan birisiniz. Çok arkadaşınız var ve sosyal yaşamınız çok renkli. Dedikoduyu biraz seviyorsunuz. Sizi tanıyan sizin gibi biri daha olmadığını düşünüyorsunuz. Dikkat çekmeyi çok seviyorsunuz.

Tantuni
Esrarengiz birisiniz. Ne zaman nasıl davranacağınız pek belli olmuyor. Çoğu şeyden ilk sizin haberiniz oluyor bu yüzden çok ilgi görüyorsunuz.

Pilav üstü kuru
Sessiz, sakin ama çok zekisiniz. Dost canlısı, sevilmeyi bekleyen tavırlarınız ilgi çekiyor. Küçük bir arkadaş grubu size yetiyor. Fazla popüler olmasanız da yakınlarının el üstünde tuttuğu birisiniz.

İmam bayıldı
Siz lider olmak icin doğmuşsunuz. Sözünü dinleten, dediğini yaptıran birisiniz. Kararlı tavırlarınız çevrenizdekileri etkiliyor. İnsanların arkadaş olmak isteyebiliceği birisiniz.

Köfte
Uyumlu, sıcakkanlı birisiniz. Size nasıl davranılmasını istiyorsanız siz de herkese öyle davranıyorsunuz. Sadık ve dürüstsünüz, yapmacık insanlara ve dedikoduya karşısınız.

İşkembe
Çok hassas ve narinsiniz. Kolay aşık oluyorsunuz. Ne çok utangaç ne çok girişkensiniz. Arkadaş grubunuzda kırılmaması için kollanan birisiniz.

Bunları da biliyor musunuz?



:P


:P
:p
:p
:p
:p

böyle şeylere SAKINN İNANMAYIN

31 Temmuz 2009 Cuma

maden suyu faydalı ama güvenilir marka kullanın

SAĞLIK BAKANLIĞI'NIN RAPORU
Kıbrıs'ın sağlığa zararlı olduğu gerekçesiyle bazı Türk sodalarının ithalatını yasaklamasının ardından ortaya çıkardığımız ``Soda rezaleti''ne son noktayı Sağlık
Bakanlığı koydu.
Soda araştırmamızın ardından Sağlık Bakanlığı, halkın sağlığıyla oynayan maden suyu
üreticilerinin belirlenmesi için harekete geçmişti. Bakanlık, 80 ilin Valiliğine yazıyla talimat göndererek, Türkiyede üretim yapan 20 maden suyu ve sodasının kaynağından numune alınarak tahlillerinin yapılmasını istedi.
Ayrıca, bakanlığa bağlı ekipler de, piyasadan bu 20 maden suyu ve sodasından numuneler alarak, Halk Sağlığı Laboratuvarları ile İstanbul, İzmir ve Ankaradaki Hıfsıhsıhha merkezlerinde analizlerini yaptırdı. Bu 20 maden suyundan 16 sının analiz sonuçları belli oldu.
Hıfzıssıhha ve Halk Sağlığı Laboratuvarlarında gerek kaynağından alınan, gerekse piyasadan toplanan numunelerin yapılan analizlerin sonucunda, Sırma, Sarıkız, Efe, Beypazarı ve Özkaynakdan oluşan beş marka maden suyu ve sodasında nitrite rastlanmadı.
Uludağ marka maden suyunun analizlerinde ise kaynağından alınan numuneler temiz çıkarken,
piyasadan alınan numunelerinin birinde nitrit, diğerinde ise amonyak belirlendi.
Kızılay, Askoop Kızılcahamam, Salihli, Kınık, Şifa, Çınar, Kula, Yıldız, Çamlık ve Kuzuluk maden sularında ise nitrit tespit edildi. Karakoca, Çaldağ, Erzincan ve Gökova marka maden sularının analiz sonuçları ise henüz belli olmadı.
Türk Gıda Maddeleri Tüzüğüne göre maden sularının kesinlikle nitrit ve amonyak içermemesi gerekiyor. Ancak Dünya Sağlık Teşkilatı ve Tarım Teşkilatının gıda kodekslerine uygun olarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca yeni bir kodeks hazırlanıyor.
Bu yeni kodekste maden suyu ve sodalarında 0.02 mg/lt oranında nitrite izin verilirken amonyağın yine hiç bulunmaması gerekiyor.
Hıfzıssıhha Laboratuvarlarının analiz ettiği ve sonuçları belli olan bu 16 maden suyu
arasında Tarım Bakanlığı Laboratuvarı'nda yaptırdığımız ve nitrit içerdiği tespit edilen 11 markadan 8 i de bulunuyor. Bu sekiz markadan Askoop Kızılcahamam, Kınık, Salihli, Kızılay ve Yıldız marka maden suyunda Hıfzıssıhha Laboratuvarları da nitrit tespit etti. Uludağın piyasada satılan şişelerinde nitrit ve amonyağa rastlanırken, Özkaynak ve Sarıkız maden suları temiz çıktı. Piyasada satılmasına ve yaptırdığımız analizler sonucunda nitritli çıkmasına rağmen Çelik marka maden sularının analizleri ise Hıfzıssıhha Labaratuvarlarında bu firmanın faliyette bulunmadığı gerekçesiyle yapılmadı.

BAKANLIĞIN ANALİZ SONUÇLARI

İşte Hıfzıssıhha Laboratuvarlarında yapılan maden sularının analiz sonuçları:

SIRMA:
Hıfzıssıhha Laboratuvarlarında bu maden suyunun üç ayrı numunesi tahlil edildi. Üçünde
de nitrite rastlanmadı.

SARIKIZ:
Biri kaynağından olmak üzere Sarıkız maden suyunun üç ayrı analiz yapıldı. Üçünde de
nitrite rastlanmadı.

EFE:
Biri kaynağından, ikisi piyasadan olmak üzere Efe marka maden sularının üç ayrı analizi
yapıldı. Analizlerin hiçbirinde nitrite rastlanmadı.

ÖZKAYNAK:
Biri kaynağından olmak üzere iki ayrı analiz yapıldı. İkisinde de Özkaynak maden suları
temiz çıktı.

BEYPAZARI:
Bu maden suyunun kaynağından numune alınmadı, ancak piyasadan temin edilen iki ayrı
numunesinin analiz sonuçları temiz çıktı.

ULUDAĞ:
Biri kaynağından olmak üzere üç ayrı analiz yapıldı. Kaynaktan alınan numunenin sonuçları temiz çıkarken, piyasadan alınanlarda birinde 1.67 oranında amonyak, diğerinde ise 0.008 nitrit tespit edildi.

ASKOOP KIZILCAHAMAM:
Biri kaynağından olmak üzere üç ayrı analiz yapıldı. Analizlerin sonucunda hepsinde nitrite rastlandı.
Nitrit oranı 0.007 ile 0.057 arasında değişti.

KINIK:
Biri kaynağından olmak üzere üç ayrı numunenin analizi yapıldı. Hepsinde nitrite rastlandı. Nitrit oranları, 0.004 ile 0.1 arasında değişirken, bir numunede de 1.56 oranında amonyak tespit edildi.

SALİHLİ:
Biri kaynağından olmak üzere iki ayrı analiz yapıldı. İkisinde de 0.016 nitrit tespit
edildi.

ŞİFA:
Biri kaynağından olmak üzere iki ayrı analiz yapıldı. İkisinde de 0.017 ile 0.019 arasında Nitrit tespit edildi.

ÇINAR:
İki ayrı numunenin analizi yapıldı. kaynağından alınan numunede 0.06 nitrit bulunurken,
piyasada satılanda 0.282 oranında amonyak tespit edildi.

KIZILAY:
Biri kaynağından olmak üzere iki analizi yapıldı. İkisinde de aşırı oranda nitrit saptandı. Kaynağından alınan numunede 1.5, piyasadan alınan numunede ise 2.66 oranında nitrit tespit edildi.

KULA:
Biri kaynağından diğeri piyasadan alınan numuneler analiz edildi. Her ikisinde de 0.198 nitrit tespit edildi.

YILDIZ:
Sadece piyasadan anınan örneği analiz yapıldı. Bunda da 0.013 oranında nitrit tespit edildi.

ÇAMLIK:
Sadece kaynağından alınan numunesi test edildi.
Bunda da 0.5 nitrit bulundu.

KUZULUK:
Sadece kaynağından numune alındı. Bu numunede yapılan analizde de 0.06 oranında nitrit tespit edildi.

13 Haziran 2009 Cumartesi

Kıl Dönmeleri Için Dermatologdan Tavsiye

forumdan alıntı

arkadaşlar herkese selam. 1 ay kadar önce kıl dönmeleri şikayetim için dermatologa gittim. bunun için bana bir krem verdi. adı fucidin. birde yüzümdeki sivilce lekeleri için mendil vermişti. bu mendiller kıl dönmeleri içinde kullanılıyormuş. ben yüzüme sürdükten sonra bacaklarımada uyguladım. bir saat sonrada fucidin i sürdüm. şu an bir tane bile kıl dönmesi yok. bu konuda çok çekmiş biri olarak sizlerede tavsiye ederim.. sevgiler


mendilin adını söylemeyi unutmuşum kusura bakmayın. vivatinell acnecinamide eczanelerde satılıyor. yanlış hatırlamıyorsam fiyatı 29.00 ytl. kutunun içinde 30 tane tek kullanımlık mendil var. pakedin üzerinde yazanları akratıyorum.( ekne veta akneye meyilli ciltlerin derinlemesine temizlenmesinde, yağların azaltılmasında, kıl dönmesinin giderilmesinde)doktorum bu mendilleri yüzümdeki sivilce lekeleri için verdi ama ben yüzüme sürdükten sonra bacaklarımada sürüyorum aynı mendili. bir sorun olmayacağını söyledi. fucidin kremi ise sadece kıl dönmesi için vermişti. ben mendili kullandıktan bir ssat sonra fucidin i sürüyorum.



extra bilgi

bazi kadinlarin bacaklarinda killar tam olarak cikmaz.bunlar sivilce seklinde kil donmesine bile yol acabilir.bu nedenle bacaklarda kotu bi goruntuye yol acar.ancak bu sorunu cok kolay bir sekilde ortadan kaldirabilirsiniz.oncelikle hamama gidin ve iyice kese olun,kese olduktan sonra limon suyu ve susam yagindan hazirladiginiz karisimi surun.bu uygulamayi haftada 1 kez yapin.goreceksiniz sorun kisa surede son bulacak.

12 Haziran 2009 Cuma

Türk`ün 42 çeşit hastalığı

1-Kardan adama tekme atma veya bozmaya çalışma hastalığı,

2-Yeni atılmış betona basma ve isim yazma hastalığı,

3-Gazete ve dergilerdeki resimlere sakal, bıyık ve gözlük yapma hastalığı,

4-En iyi arabayı ben kullanıyorum zannetme hastalığı,

5-Kar topunun içine buz veya taş koyma hastalığı,

6-Cep telefonu kullanımının yasak olduğu ortamlarda illede görüşme yapma hastalığı,

7-Belediyenin duraklara koyduğu saatlerin yelkovan ve akrebini sökme hastalığı,

8-Kumsalda Deve güreşi yapma hastalığı,

9-Şahin model arabayı, Doğan görünümlü yapma hastalığı,

10-Ağaçlara ve parktaki banklara kalp ve isim baş harfi kazıma hastaligi,

11-Derslerini çalışıp sınıfını geçenleri inek sanma hastalığı,

12-Mesleğimizdeki ünvanımızı ingilizce olarak söyleme hastalığı,

13-Tiki olan insanların tikleri ile uğraşma hastalığı,

14-İskambil kağıtlarından kule yapan birinin kulesini bozmaya çalisma hastalığı,

15-Cep telefonu ile bağıra bağıra konuşma hastalığı,

16-Reklam için duvarlara veya panolara yapıştırılan afişleri yırtma hastalığı,

17-Tuvalet duvarlarını defter sanma hastalığı,

18-Otobüs duraklarına Ateşli sevişirim beni ara yazma hastalığı,

19-Trafikte bizi geçen bir aracı mutlaka yakalayıp onu geçmeyi ilke sayma rahatsızlığı,

20-Sinyal verir vermez şerit degiştirip, kazaya sebebiyet verdiğimizde sinyal verdik görmüyon mu deme hastalığı,

21-Ara yollardan ana yola çıkacak araca yol vermeme hastalığı,

22-Ünlü birini gördüğümüzde, ne kadar yakınımızda olursa olsun, ona el sallama hastalığı,

23-Ünlü birini gördüğümüzde onunla fotoğraf çektirip çok samimiyiz havası verme hastalığı,

24-Yaşamadığımız bir deneyimi yada olayı yaşamış gibi anlatıp ona kendimizi inandırma hastalığı,

25-Otobüs durağa yanaştığında illede ön kapıdan inmeye çalışma hastalığı,

26-Otobüs koltuklarını yırtma ve üzerlerine acayip acayip yazılar yazma hastalığı,

27-Minibüs şoförüyseniz beğenmeseniz bile mutlaka kral fm dinleme hastalığı,

28-Trafikte kırmızı ışıkta dururken, yeşil ışık yanar yanmaz kornaya basma hastaligi,

29-Trafikte kırmızı ışıkta dururken burun karıştırma hastalığı,

30-Kimsenin herhangi bir konu hakkında bilgisi olmadığını anladığımız anda o konu hakkında atıp tutma hastalığı,

31-Elektrik,su,dogalgaz,vergi,trafik cezasi vb.. faturaları son gününde ödeme hastalığı,

32-Kar yağdığında eve bolca ekmek alma hastalığı,

33-Grup halinde bir meydana konan güvercinlerin üzerine kosup onları kaçırmaya çalışma hastalığı,

34-Evli olanların bekarlara sakın ha evlenme demesi hastalığı,

35-Ayni filme giden insanların filmden çıktıktan sonra filmi birbirlerine anlatmaları hastalığı,

36-18 yaşına geldiği gün bara gitme hastalığı,

37-Eline silah geçen birinin hemen o silahla şaka yapma ihtiyaci duyması hastalığı,

38-Arabayla yolda giderken tanıdık birini görünce arabayı şakadan onun üzerine doğru sürme hastalığı,

39-Takım elbise giyince elini cebe sokma hastalığı,

40-Tuttuğu takım galip gelince havaya silah atma hastalığı,

41-Meslek arkadaşlarına mesleki şakalar yapma hastalığı..

42-Şehirler arası yollardaki levhaları hedef tahtası olarak kullanıp tabanca ile kevgire çevirme hastalığı

11 Haziran 2009 Perşembe

Resmi belgeler için ücret ödemeyin

Devlet dairelerinde ücretsiz olan, ancak noterden para karşığılında alınan belgelerin başında muvafakatname, dernek defterlerini tasdiklettirme işlemi, kira sözleşmesi ve tapu evrakları geliyor.

Muhtarlıklardan 3,5 liraya alınan ikametgâh ve nüfus cüzdanı sureti de il nüfus müdürlüklerinde ücretsiz veriliyor.

Zaman Gazetesi'nin haberine göre, yurtdışına 18 yaşından küçük çocuğuyla seyahate çıkacakların eşinden 'çocuğu için veliden izin alınmıştır' anlamı taşıyan 'muvafakatname' alması gerekiyor. Noterde 40-50 TL'ye verilen bu belge, emniyet müdürlüklerinde ücretsiz. Yetkililer, birçok vatandaşın bu belgenin emniyette verildiğini bilmediğini dile getirirken, bazı kişilerin de emniyette sıra beklememek için noteri tercih ettiğini aktarıyor.

Sivil toplum kuruluşları ve derneklerin, faaliyetlerini not aldıkları defterlerini resmi nitelik kazandırmak için tasdik ettirmesi gerekiyor. Ancak birçok kuruluş, bu defterlerin il dernekler müdürlüğünde ücretsiz tasdik ettirildiğinden haberi olmadığı için notere giderek gereksiz masraf ediyor. Taraflar arasında yapılan kira sözleşmelerini notere tasdik ettirmek de hukuki anlamda hiçbir şeyi değiştirmiyor. Tapu sözleşmeleri için de aynı durum geçerli.

Bürokrasiyi azaltmak için getirilen e-devlet projesiyle muhtarlıklardan alınan ikametgâh ve nüfus cüzdanı sureti nüfus müdürlüklerinde de verilmeyle başlandı. Üstelik ücretsiz.

2 Haziran 2009 Salı

DNA Çalışmaları Kıtalar Boyunca İnsanlığın Kökenlerinin İzini Sürüyor

Yazar: Gary Stix
Çeviri: Murat Tatar
Kaynak: Scientific American

DNA, Afrika'dan ta Güney Amerika'nın ucuna kadar süren binlerce yıllık yolculuğun gayet net olan resmini biraz daha parlattı.

Usame Bin Ladin'in üvey kardeşi tarafından yönetilen bayındırlık şirketi, geçen yıl, Kızıl Deniz'in Hint Okyanusu'na çıkışı olan Babü'l Mendeb boğazı üzerine bir köprü kurmak istediğini açıkladı. Eğer bu iddialı proje gerçekleştirilecek olursa, Mekke'ye gidiş yolculuğunda dünyanın en uzun köprülerinden birini geçen Afrikalı kalabalık hacı toplulukları, insanlık tarihindeki en unutulmaz yolculuğun muhtemel rotasının yüzlerce fit üzerinden geçecekler. Elli veya altmış bin yıl önce, Afrikalı küçük bir topluluk - birkaç yüz, en fazla birkaç bin kişi - aynı boğazı küçük kayıklarla geçti, hem de hiç dönmemek üzere.

Doğu Afrika'daki vatanlarını terk etmelerinin sebebi tam olarak anlaşılamamıştır. Belki iklim değişti, veya bir zamanlar bol olan su kabukluları stokları tükendi. Fakat bazı şeyler gayet belirgin. Afrika'dan ilk çıkanlar, tam anlamıyla modern insanları tanımlayan fiziksel ve davranışsal özellikleri de - büyük beyinler ve dil yeteneği gibi - kendileriyle birlikte getirdiler. Asya kıtasında şimdi Yemen olan yerdeki çadırlarından, kıtalara yayılan ve köprüler kuran ve onca yolu aşıp Güney Amerika'nın en ucundaki Tierra del Fuego'ya kadar ulaşan on binlerce yıllık bir yolculuğa çıktılar.

Bilim insanları, elbette, bu gezilere, fosilleşmiş kemikler veya koleksiyonlarda zahmetlice saklanan ve gizlenen mızrak uçları sayesinde bir hayli nüfus ettiler. Fakat antik-elden düşmeler, genelde bu uzak tarihin tam bir resmini veremeyecek kadar azdır. Geçen 20 yıl içinde, toplum genetikçiler, modern insanların ilk göçlerinden kalma bir genetik galeta unu izini şekillendirerek paleoantropolojik kayıtlardaki boşlukları doldurmaya başladılar.

DNA'mızın neredeyse tamamı - insan genomunu oluşturan üç milyar kodun veya nükleotidin yüzde 99.9u - her insanda aynıdır. Fakat son yüzde 0.1deki birleşimler hatırı sayılır farklılıklardır. Güney Afrikalılar ile Amerikan yerlileri arasındaki bir karşılaştırma, mesela, insanlık tarihi ve kıtadan kıtaya kolonizasyonun acımasız bir şekilde gelişimi hakkında son derece önemli ipuçları verebilir. Son yıllara kadar, sadece babadan oğullara veya anneden çocuklarına geçen DNA, genetikçiler için, fosilleşmiş ayak izlerine eşdeğer olarak hizmet edegelmiştir. Son araştırmalar, bütün genoma dağılmış olan yüz binlerce nükleotidi incelemek için ayrılmış birkaç DNA sarmalının arkasındaki görüş alanını genişleterek bilim insanlarının odaklarını ayarlamalarını sağladı.

Geniş taramalar, bazıları henüz geçtiğimiz aylarda yayımlanmış olan, daha önce görülmemiş netlikte küresel göç haritaları üretti. Araştırma modern insanlığın kökeninin Afrika'da olduğu fikrine bir destek sağladı ve bu kıtanın nasıl dünyanın geri kalanına yayılan genetik çeşitliliğin kaynağı olarak kaldığını gösterdi. Kökeninde Afrika'nın San ırkıyla başlayan bir genetik soyağacı, büyüyen en genç dallarında, Güney Amerikalı Kızılderililer ve Pasifik Adalarındaki yerlilerle bitiyor.

İnsan genetik çeşitliliği üzerine araştırmaların geçmişi - tarihsel bir Küresel Konumlama Sistemi (GPS) türü - Yunan şehri Selanik'te çalışan iki doktorun burada konuşlanmış olan askerlerin verilen bir kan grubuna, milliyetlerine bağlı olarak farklı tepkiler verdiğini bulduğu 1. Dünya Savaşı sıralarına kadar uzanır. 1950lerden başlayarak, Luigi Luca Cavalli-Sforza değişik kan grubu proteinlerini inceleyerek ırklar arasındaki genetik farklılıklar araştırmasını şekillendirmeye başladı. Proteinlerdeki çeşitlilikler onları kodlayan genlerdeki farklılığı yansıtır.

Sonra, 1987'de, Berkeley, Kaliforniya Üniversitesi'nden Rebecca L. Cann ve Allan C. Wilson ana soyundan geçen ve hücrenin enerji üreten organeli olan mitokondrinin DNS'sının analizine dayanarak çığır açan bir araştırma yayımladılar. Farklı ırklardan insanların yaklaşık 200.000 yıl önce yaşamış olan, Afrika'daki bir kadının soyundan geldiğini söylediler - mitokondriyal Havva'nın keşfini ilan eden manşetleri attıran bulgu. (İncil'deki imanın aksine, bu Havva ilk kadın değildi: hayatta kalanların hepsi onun soyu olmasına rağmen)

Güç Aletleri

Genetik araştırmacıları, keşfettikleri göç yolları üzerinde yaşayan birçok insanın DNA örneklerini aldılar. Fakat bilgilerin görünürdeki kesinliği bazen yanıltıyor. İnsan kökenleri üzerine çalışan bilim adamları, yine de, ellerinde tuttukları ve bir soyağacına ait olan bir fosili tercih edeceklerdir. DNA, fosilleri tarihlendirmek için kullanılan radyoaktif izotoplardan dolayı da farklılık gösterebiliyor. Mutasyon oranı bir DNA sarmalından diğerine değişebiliyor.

Fakat paleoantropologların işi çok zor. Fosil kalıntıları çok nadir bulunuyor ve sıklıkla eksik oluyor. Afrika'dan Avustralya'ya en erken göç, mitokondriyal ve Y genetik maddede (diğerlerine nazaran, Andaman Adası yerlileri sağolsun) kendini gösteriyor, fakat yol boyunca fiziksel kalıntılar çok büyük oranda kayıp.

Taşların ve kemiklerin yokluğuna çözüm: nereden olursa olsun daha çok DNA. Genetikçilere örnek çoğaltmak için, araştırmacılar insanlar üzerinde yolculuğa katılan mikroplara baktılar, göçün benzer öğelerini aramak için genlerini incelediler. Kaçak yolcular, bakterileri, virüsleri ve hatta bitleri dahi içeriyor. Mikroorganizmaların yanı sıra, İnsan Genomu Projesi ve bütün genomun büyük bilinmez boşluğunu araştıran diğer çabalar genetik yöntemlerdeki eksiklikleri telafi etmeye yardımcı olan birçok güç aletleri üretti. "Farklı hipotezleri test ederken daha fazla istatistiksel güç elde etmek için birçok bireyin ve birçok ırkın genomunda çok farklı yerlere bakabilirsiniz." diyor Tim Weaver, Davis Kaliforniya Üniversitesi'nden bir antropoloji profesörü.

Son on yıl boyunca, araştırmacılar bir yığın değişken veya çok biçimli, genomun üç milyar nükleotidinin arasına serpişmiş alanı eşzamanlı karşılaştırarak inanılmaz keşifler yaptılar. Son on yıldaki ilk bütün-genom çalışmaları mikrouydular olarak bilinen kısa tekrarlı DNA sarmallarının ırklar arasındaki farklılıklarını araştırdılar. Yakın zamanda, bütün-genom çalışmalarının vesilesiyle çalışma alanı ilerilere genişledi. Şubat ayında iki araştırma, biri Science dergisinde, diğeri Nature dergisinde, insan çeşitliliğini tarihlendirmek için yapılan en geniş tetkikleri bildirdi. Her ikisi de İnsan Genomu Çeşitliliği Paneli'nden 500.000 den fazla tek nükleotid çok biçimliliğini (SNP'ler) - DNA'da özel bir alanda bir nükleotidin diğerine değişimi - incelediler. Bu hücre hatları dünya çapında 51 ırktan yaklaşık 1000 bireyden çekilmişti ve Paris'teki İnsan Çeşitliliği Araştırma Merkezi'nde korunmuştu.

İki araştırma ekibi biriken bilgiyi farklı yollarla analiz ettiler. Direk olarak uzak ırklar arasında SNP'leri karşılaştırdılar. Ayrıca haplotipleri de (bozulmadan nesiller boyunca aktarılan ve birçok SNP içeren DNA blokları) incelediler. Nature dergisindeki araştırmaları yazan grup ayrıca bir kişinin genomu boyunca 1.000.000 nükleotid uzunluğuna (kopya sayısı çeşitlilikleri) kadar DNA sarmallarının tekrarlarını veya silinmelerini karşılaştırarak insan çeşitliliğini tetkik etmenin yeni bir tekniğini keşfetti. Ann Arbor'daki Michigan üniversitesinden ve aynı zamanda Nature dergisinin de baş yazarı olan Noah A. Rosenberg, "genomun herhangi bir parçası, bir bütün olarak genomun atasını yansıtması gerekmeyen bir tarih taşır" diyor. Fakat aynı anda birçok alana bakmanın problemi çözeceğini açıklıyor: "binlerce işaretle, insan göçlerinin genel tarihini belirlemek mümkündür."

Yüzbinlerce SNP'ye bakmak, araştırmacıların ırkların kimliklerini çözebilmelerini sağladı ve genetik olarak yakın ilişkilerin genişleyerek ve uzaklara nasıl yayıldıklarını görebilmelerini. Güney Amerika yerlilerinin soyları Sibiryalılarda ve diğer Asyalılarda bulundu. Çin'in öz etnik grubu olan Han halkının, ayrı güneyli ve kuzeyli ırkları vardır. Bedeviler Ortadoğu'dan olduğu kadar Avrupa'dan ve Pakistan'dan gruplarla da ilişkilidir.

Antropoloji, arkeoloji, dilbilim ve biyolojiden (önceki mitokondriyal ve Y DNA çalışmaları da dâhil) geçmiş araştırmalarla örtüşen bulgular, ayrıca, insanların küçük bir nüfusunun kıtadan dışarı çıktığı, sonra diğer bir "kurucu" alt grup kopup ayrılana kadar yeni bir yurtta çoğaldığı - bütün dünyaya yerleşilene kadar böyle kendini tekrar eden bir süreç - fikrini destekleyen Afrika'dan Dışarı tezi için daha geniş bir istatistiksel temel sağladı. Bu yolcular antik insan ırklarına yanaştı - Homo Neanderthalensis ve Homo Erectus - karşılaştıklarında iç üreme çok azdı veya hiç yoktu. Yeni DNA çalışmaları, daha küçük bir grubun her ayrılışında, Afrika ırklarında orijinal olarak var olan genetik çeşitliliğin sadece küçük bir alt grubunu taşıdığını belirtiyor. Böylece Afrika'dan mesafe (ve zaman) uzadıkça, ırk hareketlerinin takip edilmesini kolaylaştıran bir araç sağlayarak, çeşitlilik azalır. Amerikan yerlileri, son büyük kıtasal göçlerin konukları, genomlarında Afrikalıların sahip olduklarından daha az çeşitliliğe sahiptir.

Birçok bilim insanı Science ve Nature dergilerindeki gibi geniş istatistiksel analizlerle desteklenen kanıtların ağırlılığının, insanın kökeni üzerine uzun koşu bu tartışmada Afrika'dan Dışarı tezinin savunucularına kesin bir sınır çizdiğine inanıyor. Multiregional hipotezi - Afrika'dan Dışarı tezine bir rakip - H. Erectus gibi arkaiklerden türeyen ırkların son 1.8 milyon yıl boyunca Afrika, Asya ve Avrupa'da evrim geçirdiğini ve derece derece Homo Sapiens'e ulaştığını savunur. Rastgele iç üremeler grupların ayrı ırklara bölünmediğini kanıtlıyor.

Birkaç bilim adamı hala multiregionalism teorisinin titizlikle yorumlanması gerektiğini savunuyor. Fakat çoğunluğu Homo Sapienlerin hominid kuzenlerimizle karşılaşmalarımızın genetik izlerini taşıyıp taşımadıklarını tespit etmek için verilen çabalar olmak üzere, farklı versiyonlar da konuşuluyor. Hint Teknoloji Enstitüsü'nden Vinayak Eswaran, Utah Üniversitesi'nden Henry C. Harpending ve Alan R. Rogers'ın da yardımıyla son yıllarda, insanların Afrika'dan göçtükten sonra Homo Erectus gibi arkaik türlerle yoğun olarak iç-üreme yaptığını öne süren bir simülasyonlar teorisi ortaya attı. Eswaran'ın modeli modern insan genomunun yüzden seksen kadarının bu tür iç üremelerin etkilerine maruz kalmış olabileceğini iddia ediyor.

Genetik etkiler iç üreme olduğunda umulan kadar görünür değil, fakat Harpending bir açıklama sunuyor.Afrikalı göçmenler tarafından taşınan yararlı bir takım gen, belki de çocuk yetiştirmede yardımcı olanlar, en sonunda bazı arkaik genlerin izini ortadan kaldıran seçici bir avantaj getirdi. Harpending, "Sonuç, ırkın istenen genlerin (Afrikalı) kaynak ırkına gerçekte olduğundan daha yakın görünmesidir." diyor.

Biz de bir miktar Neandertal miyiz?

Eswaran ve Harpending türler arası randevuları savunan tek isimler değiller. Homo Sapienlerin fosilleşmiş kalıntılarından bazıları, önceki hominidleri andıran özellikler taşıyor ve çağımız insanlarının genetik kayıtları tartışmaya malzeme sağlıyor.

Genetik soyları belgeleyen ağaç şemalarına göre bazı gen değişkenleri çok daha kadim atalara tanıklık ediyor - insanların 200.000 yıldan daha önce var olmamış olan tek bir homojen gruptan evrimleşmiş olabileceğinden çok daha yaşlılar: muhtemel iç üremeye bir ipucu. 2006'da dikkat çeken bir araştırmada Chicago Üniversitesi'nden Bruce T. Lahn ve meslektaşları, beyin boyutunu düzenlemede görev alan Mikrosefalin geninin bir versiyonunun 40000 yıl önce Neandertallerle bir karşılaşma sırasında geçmiş olabilecek bir haplotip içerdiğini bildirdiler.

Daha kesin bir cevap önümüzdeki 12 ay içinde gelebilir. Neandertal Genomu Projesi - Almanya Leipzig'deki Evrimsel Antropoloji için Max Planck Enstitüsü ile Connecticut merkezli bir sıralama şirketi 454 Life Sciences'ın işbirliği - Hırvatistan'da bir mağarada bulunan 40000 yıllık Neandertal kemiklerinden yaklaşık yüzde 70lik kısmının taslağını bitirmek üzere bu yılın sonuna programlandı. Sonuçlarının altı ay kadar sonra yayımlanması bekleniyor.

Şimdiye kadar proje, iki hominid soyu arasında DNA transferini kanıtlayabilecek herhangi bir genetik modelin izine rastlamadı. Projeyi yürüten Max Planck profesörü Svante Paabo "Bu konuda hiçbir kanıt görmüyoruz, fakat bunu hariç tutamayız." Diyor. Onun grubunun, bütün genomun önemsiz bir parçası olan bir milyon nükleotidi tetkik eden önceki bir yayını bazı gen değişimlerinin oluşmuş olabileceğini öneriyor, fakat daha sonra örneğin defosundan dolayı yanlış bir iz olduğu bulundu. Araştırmacılar Lahn'ın bahsettiği mikrosefalin değişkenine henüz rastlamadılar.

Bir örneği elle tutmak ve hatta üzerinde nefes alıp vermek, antik DNA'nın üzerinde çalışılmasına engel olur: bazı antropolojistler kendilerini temiz odalarda mikroçip fabrikalarında kullanılan takımlara sararlar. O ilk araştırmadan beri, Paabo'nun laboratuarı Max Plank'taki temiz odalarda kullanılan yöntemleri değiştirdi. Araştırmacılar her Neandertal genetik malzeme lifinin başlangıcına sentetik DNA'nın dört nükleotidinden yapılma etiketler yerleştiriyorlar. Sıralama makinesini geçen her lif moleküler kimlik kontrolünden geçiyor.

İnsan çizgisindeki en yakın kuzenlerin genetik makyajını anlamak - daha önceki çalışmalarda da görüldüğü gibi genomların yüzde 99,5 oranında benzer olduğundan hareketle - insan genomunda iç üremelerin meydana geldiği ve doğal seçilimin belli yolları tercih ettiği alanların kimliklendirilebilmesini sağlayarak karşılaştırılan genomlarda tarihlendirme için en kesin ön çalışmayı sağlayabilirdi. "Bence, eğer insan evrimiyle ilgileniyorsanız, Neandertaller eşsizlerdir." diyor Paabo. "Bizim en yakın akrabalarımızlar. Teknik olarak zor olmasına rağmen, genomlarına erişebilirsiniz. Fakat diğer antik insan gruplarının çoğu için, bu mümkün olmayacaktır."

Yeni ve hala yayımlanmamış bir çalışma Neandertallerin Y kromozomunun insanlarınkinden farklı olduğunu açıklıyor. İnsan ve Neandertal mitokondriyal DNAlarının bariz bir şekilde ayırt edilebilir olduğunu gösteren çalışmaları yansıtarak "Hiçbir insanın bir Neandertalinki gibi bir Y kromozomu yoktur." diye gözlemliyor Paabo. Geçen Kasım ayında Paabo ve ekibi iki hominid arasında bir benzerliği bildirdi. İspanyadan Neandertal kalıntıları FOXP2 diye bilinen bir genin bir versiyonunu taşıyordu ki bu gen insanlarda konuşma ve dil gelişimi ile ilgili bir gene özdeştir. Yine, Nisan'da farklı bir grup tarafından yayımlanan bir araştırmada, kirlenme riskinin göze alınmamasına rağmen genin iç üremenin sonucu olduğuna dair spekülasyonlar baş gösterdi.

Biz Nasıl Uyum Gösterdik

Araştırmacıların bir kısmı insanların Homo geninin diğer türleriyle ilişkiye girip girmediğini keşfetmek için eski kemik kalıntılarından DNAları sıralamaya devam ederken, diğer araştırmacılar göçmenler yeni evlerine uyum sağlarken, genetik yolculuk (rastgele mutasyonlar) ve doğal seçilim boyunca hangi genetik izlerin değiştiğini görmek için DNA'nın genom genişliğindeki analizlerini uyguluyorlar.

Nature dergisinde Şubat ayında yayımlanan bir çalışma insanlar Afrika'yı terk ettikçe genetik çeşitlilikteki azalmanın sonuçlarını gösterdi. Proje 20 Avrupa-Amerikalı ve 15 Afrika-Amerikalı gruptan 40000 SNP yi karşılaştırdı. Avrupa-Amerikalılarda daha yüksek oranda zararlı genetik değişiklik olduğunu buldu. Yazarlar sağlık hakkında spekülasyon oluşturmaktan çekiniyor olmalarına rağmen, bunlar hastalıklara potansiyel olarak Afrika-Amerikalılardan daha yatkın. Araştırma bilim adamı Carlos D. Bustamante'yi Avrupa'nın kuruluşuna "nüfus genetik ekosu" demesine neyin ittiğini gösteriyor. Avrupa'nın başlangıçtaki küçük nüfusunun genetik çeşitlilik azlığı bir takım zararlı mutasyonların genişçe yayılmasına ve insanların sayısı arttıkça yeni zararlı mutasyonların oluşmasına olanak sağladı. Doğal seçilimin zararlı değişimleri yok edecek kadar zamanı olmamıştı.

Genom çapında araştırma ayrıca doğal seçilimin göçmenlerin yeni çevrelere uyum sağlamasında nasıl yardımcı olduğunun panoramik resmini parlatmaya başlıyor. Geçen iki yılda birçok araştırma insanlar Afrika'yı terk ettikten veya tarımı keşfettikten sonra oluşan ve zor koşullarda hayatta kalmak için faydalı olduğu görülen genetik değişimleri aradı. Genetik altın avcıları, bir haplotipler kataloğu olan ve Japonya, Çin ve Nijerya'daki bireylerden elde edilenler ile ataları kuzeybatı Avrupa'dan olan Kuzey Amerikalılardan elde edilmiş 3,9 milyon SNP yi barındıran Uluslararası HapMap'i kazdılar.

Harpending'in yardımcı yazarlık yaptığı bir çalışma DNA'nın değişme oranının ve böylece evrimin ilerleme hızının son 40.000 yıl boyunca arttığını gösterdi. Cambridge, Massachusetts'teki Broad Institute'den Pardis C. Sabeti ve meslektaşlarının yaptığı bir diğer çalışma, hastalıklara gösterilen direnci ve cilt rengi ile teri düzenleyen saç foliküllerini yöneten alanlar dahil genomun yüzlerce bölgesinin hala seçilim geçirdiğine işaret ediyor. Bu bulgular insan popülasyonlarının güneşe maruz kalmadaki bölgesel farklılıklara ve Afrika'yı terk ettikten sonra karşılaştıkları yiyecek ve patojenlere uyum sağlamaya devam ettiğini ima ediyor. Ve ayrıca Afrikalıların da çevreleri değiştikçe evrildiğini.

Paris'teki Pasteur Institute'ten Lluis Quintana-Murci'nin yönettiği en yakın çalışmalardan biri, diabet, obezite ve yüksek tansiyonda rol oynayan birkaç tanesi dahil 580 genin HapMap popülasyonları arasında farklı olarak seçilime uğradığını gösterdi, bu beklide hastalık türlerindeki coğrafi farklılıkları açıklıyor ve geliştirilen ilaçlara yeni hedefler için ipuçları sağlıyor.

İnsan çeşitliliğinin altında yatan süreçlerin düşünülmesi bazen saç foliküllerinin çapının ve sütü sindirebilme kabiliyetinin ötesine gider. Irkları ve etnik kökenler neyin teşkil ettiği tartışması hemen resme girer. Eğer bilinçle alakalı bir gen değişkeni Avrupalılarda Afrikalılardan daha çok bulunursa bu ne anlama gelir? Genetiğin insanlar tarafından daha iyi anlaşılması - tek bir genin zekilik ile aptallığı ayıran bir anahtar gibi rol alamayacağı - yanlış yönlendirilen spekülasyonların önüne geçebilir.

Genetik literatür, Asyalı veya Çinli gibi bir terimin, Çin'in güneyli ve kuzeyli Han grupları arasındaki farklılıklar gibi yakın zamanlarda yapılan genom çapındaki araştırmalarla bulunan atalara ait genetik donanım farklılıklarına dayanan daha zarif sınıflandırmalarla yer değiştirmesini sağlayacaktır. Quintana-Murci "Hiçbir ırk yoktur" der. "Genetiğin bakış noktasından gördüğümüz coğrafi eğimlerdir. Avrupalılar ile Asyalılar arasında keskin farklılıklar yoktur. İrlanda'dan Japonya'ya bir şeylerin tamamen değiştiği keskin bir sınır yoktur."

Karşılaştırmalı genbilimin ortaya koyduğu evrimsel tarih boyunca yolculuk hala devam ediyor. Bu sırada, daha fazla bilgi, daha güçlü bilgisayarlar ve algoritmalara olan açlık sınır tanımıyor. Yığılan daha büyük veritabanları - ocakta uluslar arası bir konsorsiyum farklı bölgesel popülasyonlardan 1000 genomu sıralamayı niyet ettiğini açıkladı - araştırmacıların insan evriminin alternatif modellerinin çok daha gerçekçi simülasyonlarını çalıştırmalarına ve her birinin ihtimallerini ölçmelerine izin verecek ve kim olduğumuz ve nereden geldiğimize dair şimdiye kadarki en iyi resmi gösterecek.

Not: Bu makale orijinal olarak "Uzak Bir Geçmişin İzleri" başlığıyla yayımlanmıştır.