29 Ocak 2010 Cuma

Grip, kalp krizini tetikleyebilir

Kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin ortaya çıkışında mevsimsel farklılıkların etkili olduğu ifade edildi. Mevsimsel gribin kalp krizi riskini artırdığını belirten Kalp Damar Cerrahı Opr. Dr. Halil Uç, gribe yakalanan kalp hastalarının ateş, kırgınlık, baş ve kas ağrılarığndan kurtulmak için grip ilaçlarını kullanmaması gerektiğini vurguladı. Koroner kalp hastalarının özellikle soğuk günlerde dışarı çıkmamaları tavsiyesinde bulunan Uç, "Önceden kalp hastalığı olan kişilerde griple artan vücuttaki iltihabi durum kalp, damarlarında belirgin hale gelebilir ve kalp krizini tetikleyebilir." dedi.

Kalp hastalıkları ve kalp krizi, dünyada en fazla ölüme neden olan hastalıkların başında geliyor. Türkiye'de de ölümlerin yüzde 50'sinden fazlası, kalp ve damar hastalıklarından (kalp krizi, inme, ani kalp ölümü) kaynaklanmaktadır. Bu ölümcül hastalıkların ortak noktası ise kalbi besleyen koroner damarlarda daralmaya yol açan plaklardaki ani yapısal değişikliklerin ortaya çıkması ve damarın ani olarak tıkanmasıdır. Bunun sonucunda tıkanan damarın beslediği kalp bölümündeki hücreler canlılığını kaybeder ve ölüme yol açabilen ciddi ritim bozuklukları ve kalp yetmezliği ortaya çıkar. Damar tıkanmasına yol açan 'aterom' plaklarındaki bu ani yapısal değişikliğin nedeni de hücresel iltihabın ani olarak yükselmesidir. Grip gibi basit görünen hastalıklar da vücutta iltihabi reaksiyonun artmasına yol açıyor.

Sivas Özel Anadolu Hastanesi Kalp Damar Cerrahı Opt. Dr. Halil Uç, önceden kalp hastalığı olan kişilerde gribin kalp krizini tetikleyebileceğini söyledi. Kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin ortaya çıkışında mevsimsel farklılıkların olabileceğini belirten Uç, kalp krizinden ölenlerin sayısında kış aylarında belirgin bir artış olduğunu ifade etti. Bu artışın üst solunum yolları enfeksiyonlarındaki artma ile paralellik gösterdiğini anlatan Uç, "Kalp ve damar hastalıklarının kış döneminde artışı ile birlikte kalp krizinden ölümler de kış aylarında artmaktadır. Soğuk havada enerji ihtiyacı artar ve kişiler bu nedenle aşırı yağlı yemek yeme, az hareket etme gibi davranışlar gösterir. Bu da kilo alımına neden olur ve ayrıca kanın damarlarda dolaşımını bozar. Kış aylarında artan hava kirliliği ile birlikte kapalı ortamlarda sigara içimi ve bu mekanlarda bulunma da, kalp krizi riskini büyük ölçüde artırmaktadır. Özellikle kalp hastalarının soğuk havalarda dışarı çıkmaları onlar için tehlikelidir. Çünkü soğuğun damar büzücü etkisi vardır. Soğukta yapılan efor da özellikle yemek sonrasında kalbe gelen kan miktarı azalmakta ve zorlanmaya neden olmakta ve damar büzücü etki bu zorlanma ile birleşince de kalp krizini ortaya çıkarabilmektedir." diye konuştu.

Kalp krizi veya inme geçiren hastaların çoğunun kriz öncesi bir üst solunum yolu enfeksiyonu geçirdiklerine dikkat çeken Opt. Dr Halil Uç, dünya genelinde kalp krizi geçiren hastaların yüzde 35'inde kriz öncesi grip öyküsü bulunduğunu ifade etti. "Grip virüsünün neden olduğu biyokimyasal ve hücresel değişiklikler ve kanda pıhtılaşmaya yatkınlık kalp damarlarındaki "aterom" plaklarında yangıya yol açmaktadır." diyen Uç, "Bu da damarlarda ani tıkanmaya bağlı kalp krizine neden olmaktadır. Kış döneminde grip dışında zatürre de kalp hastalarını tehdit etmekte ve kalp yetmezliklerine neden olmaktadır. Kalp hastaları için ölüm riski taşıyan bu hastalık, solunum yolu ve damar hastalıklarına bağlı ölümleri de beraberinde getirmektedir. Özellikle solunum yolu enfeksiyonları sırasında ilk günlerde kalp krizi riski artmaktadır. İyileşme dönemini izleyen haftalarda risk giderek azalmaktadır." diye konuştu.

Grip aşısının kalp krizini önleyici etkisi bulunduğunu ifade eden Halil Uç, grip aşısı uygulamasının koroner kalp hastalığı olanlarda ani ölüm veya inme olaylarında yüzde 50'ye varan azalma sağladığını söyledi. Uç, bu nedenle kalp krizi geçirenler, koroner damarlarına stent uygulananlar, koroner baypas operasyonu yapılanlar veya ilaç tedavisi altında olan kalp hastalarında yıllık grip aşısı uygulaması önerilmektedir. Grip olan koroner kalp hastalarının, gribin verdiği rahatsız edici belirtilerden (ateş, kırgınlık, baş ve kas ağrıları vs.) kurtulmak için olağan grip ilaçlarını kullanmaması gerektiğini vurgulayan Uç, "Çünkü grip ilaçları ani tansiyon yükselmesi, kalp hızı artışı gibi kalp üzerine yük getiren yan etkiler oluşturabilir ve bunlar da kalp krizi riskinde artışa neden olur." dedi.

Cihan Haber Ajansı

Kış hastalıklarına dikkat

Özel Primer Hospital Başhekimi Uzman Dr. Ahmet Tanrıtanır, hastalığa yol açan virüslerin kış mevsiminde daha kolay yayıldığını bildirdi.

Dr. Tanrıtanır, yaptığı açıklamada, kış mevsiminde aşırı soğuktan dolayı virüslerin daha kolay yayıldığını belirterek, "Bu virüslerin yayılması sonucunda da akciğer enfeksiyonları, gribal enfeksiyonlar ve üst solunum yolu enfeksiyonları kış mevsiminde daha sık görülüyor.

Bu mevsimde mikropların yayılmasında uygun ortam olduğu için özellikle suçiçeği, kabakulak, kızamık gibi viral enfeksiyonları da mevsim itibariyle daha sık görebiliyoruz" dedi.

Gaziantep'in karasal iklim özelliğini taşıdığını kaydeden Başhekim Tanrıtanır, "Gaziantep'in ikliminin karasal iklim olmasından dolayı gece gündüz arasındaki ısı farkı çok fazla oluyor. Bundan dolayı vücudumuz, özellikle çocukların vücudu, bu ısı değişimine ayak uydurmakta zorluk çekebiliyor ve hastalanıyorlar.

Hastalıklardan korunmak için bol miktarda sıvı tüketmenin yanı sıra dinlenme ve antibiyotik kullanmak da önemlidir. Kış mevsimi boyunca taze sıkılmış meyve suları, bitki çayları ve meyve daha çok tüketilmeli. Süt dönemindeki çocuklara da anne sütü verilmeye devam edilmeli, çocuklar sütten kesilmemeli. Çünkü anne sütü hem besleyici hem de en iyi antibiyotiktir" diye konuştu.

Dr. Ahmet Tanrıtanır, ısı değişimlerine karşı vatandaşların dikkatli olmaları gerektiğini, işleri gereği soğuk havada fazla kalanların ne çok kalın ne de çok ince giymeleri gerektiğini ifade etti.

İhlas Haber Ajansı

Sosyal yönü güçlü çocuklar daha çok kaçırılıyor

Uzman psikolog Ahmet Kurt, sosyal yönü güçlü, rahat iletişim kurabilen çocukların daha çok kaçırıldığını söyledi. Aileleri uyaran Kurt, çocuklara kaçırılmaya karşı anlaşılır, net, kısa ve emir kipi cümlelerle sürekli telkinde bulunulması gerektiğini kaydetti.

Kurt, Cihan Haber Ajansı'na yaptığı açıklamada, son günler kaçırılan çocukların sayısında bir artış meydana geldiğini belirterek bunun endişe verici olduğunu belirtti.

Yaptığı değerlendirme ve gözleme göre, sosyal yönü güçlü, çok rahat iletişim kurabilen, insanlarla kısa sürede arkadaş olmayı beceren çocukların daha çok kaçırıldığını tespit ettiğini dile getiren Kurt, bunun nedenini ise şöyle açıkladı: "Sosyal yönü güçlü çocuk çok rahat bir şekilde tanıdığı, ya da tanımadığı kişilerle sokak, okul, park gibi yerlerde çekinmeden rahatlıkla iletişim kurabiliyor, konuşabiliyor. Çocuk istismarcıları özellikle bu tür çocukları tercih ediyor. Çünkü bu çocuklar yabancıdan çekinmiyor, endişelenmiyor, paniklemiyor, utanmıyor. Bu da çevrenin dikkatini çekmiyor. Dışarıdan gören insanlar çocuğu bir yakınıyla konuşuyor gibi algılıyor, şüphelenmiyor."

ÇOCUĞA LAF ATIYOR, CEVAP VERİRSE YAKLAŞIYORLAR

Çocuk istismarcılarının gözüne kestirdikleri çocukları belli bir süre izledikten sonra yanına gidip laf atarak yaklaştığını ifade eden Kurt, rahat bir şekilde, çekinmeden karşılık veren çocuğun kaçırılma planın devreye konduğunu, yabancıyla konuşurken tedirgin olan, ağlayan, bağıran, mızmızlanan çocuğun ise genelde tercih edilmediğinin altını çizdi.

Kurt şu değerlendirmede bulundu: "Korkusuz, rahat iletişim kurabilen çocuk istismarcılar için çok önemli. Bu çocuklarla kısa sürede arkadaş olarak onları istedikleri yere götürebiliyorlar. Yabancıyla konuşmak istemeyen, uzaklaşmaya çalışan, ağlayan çocuklar ise tercih edilmiyor. Çünkü bu tür durum çevrenin dikkatini çekiyor. Bu da çocuk istismarcılarının işine gelmiyor. Çocukları kaçırılan aileler, genelde çocuklarının çevresiyle iyi iletişim kurduğunu belirtiyor."

ÇOCUK KAÇIRILMAYA KARŞI NASIL BİLGİLENDİRİLMELİ

Kurt, çocuğun kaçırılmasının önüne geçebilmek için ailelere büyük görev düştüğünü belirterek, ailelerin kısa, net, anlaşılır ve emir kipi cümlelerle çocuklarını sürekli bilgilendirmesi gerektiğini vurguladı. Uzun uzun nasihat ve 'lütfen' ifadeleriyle değil biraz kararlı bir şekilde çocukların kaçırılmaya karşı bulunduğu tehlikeden söz edilmesini isteyen Kurt şu önerilerde bulundu: "Aile sürekli okulda, sokakta çocuğunu takip etmesi mümkün değildir. Bunun yerine çocukların niçin kaçırıldığı onun anlayabileceği bir dille anlatılmalı. Evden çıkarken, okula giderken sık sık 'Yabancılarla konuşma, tanımadığın biri sana yaklaşmaya çalışıyorsa oradan hemen uzaklaş', 'Tanımadığın hiç kimsenin bir yere gitme teklifini kabul etme', 'Biri sana ısrarla yaklaşmaya, konuşmaya çalışıyorsa 'imdat' diye bağır', 'Kimseden bir şey alıp yeme', 'Kimsenin olmadığı yerlerde dolaşma', 'Seni şurada baban bekliyor, ben götürmeye geldim' diyenlere inanma', gibi telkinlerde bulunmakta büyük fayda var. Sürekli telkinler çocuğun zihninde yer eder. Ayrıca yaşına göre konuyla ilgili hikayeler de okutulabilir. "

Yapılan araştırmalarda çocuğun en korkusuz ve yoğun öz güven yaşadığı yaşın 5 yaş olduğuna dikkat çeken Kurt, bu yaştaki çocuklara daha fazla dikkat edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

Emniyet Genel Müdürlüğü, önceki gün yaptığı açıklamada kayıp çocuk sayını bin 657 olarak açıklamıştı.

Cihan Haber Ajansı

SGK bünyesindeki memurlar, sevk kağıdı almadan muayene olabiliyor

Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınmaları dolaysıyla Sosyal Güvenlik Kurumu bünyesine geçen yaklaşık 2 milyon 300 bin kamu personeli, sevk kâğıdı almadan sadece nüfus cüzdanlarını göstererek muayene olabiliyor. Kamu personeli, ilaçlarını da istediği eczaneden alabiliyor. Sevklerde refakatçilere verilen para da artık ödenmiyor.

Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu kapsamında bulanan personelin sağlık hizmetlerinin sağlanmasına ilişkin görevler, 14 Ekim 2010'da Sosyal Güvenlik Kurumu'na devredilecek.

Sosyal Güvenlik Kurumu Bolu İl Müdürü Davut Eker, kamu personelinin Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınmaları sonucu oluşan değişiklikler hakkında bilgi verdi. Eker, Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınan 2 milyon 300 bin memurun 15 Ocak'tan itibaren Sosyal Güvenlik Kurumu bünyesinde yer aldığını kaydetti. Eker, böylelikle memur ve akrabalarının, çalıştığı kurumdan sevk almadan nüfus kâğıtlarıyla istedikleri hastaneye gidip muayene olabileceklerini söyledi.

Eker, 15 Ocak'tan önceki uygulamada, memurun bir sağlık kurumuna gitmeden önce çalıştığı kurumdan sevk almak zorunda olduğu bilgisini verdi. Eker, memurların aldıkları sağlık yardımlarının bundan sonra Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödeneceğini aktardı. Eker'in verdiği bilgiye göre, sevklerde refakatçiye ödenen yol parası ve harcırah artık ödenmeyecek. Memurlar sağlık hizmetleriyle ilgili belgeleri Sosyal Güvenlik Kurumu'na götürüp belgelendirdikten sonra ödemeleri yapılacak.

Eker, Sosyal Güvenlik Kurumu bünyesine yer alan memurlar için eczanelerden ilaç almanın kolaylaşacağına dikkat çekerek, şunları kaydetti: "15 Ocak'tan önce memur, ancak sözleşme yapılan eczaneden ilaçlarını alabiliyordu. Memur, artık Sosyal Güvenlik Kurumu ile sözleşmesi olan bütün eczanelerden ilaçlarını alabilecek."

Edinilen bilgiye göre, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu kapsamında bulunan personel ile bunların bakmakla yükümlü bulundukları aile fertlerinin sağlık hizmetlerinin sağlanmasına ilişkin görevler, 14 Ekim 2010'da Sosyal Güvenlik Kurumu'na devredilecek.

26 Ocak tarihli genelgeye göre, devir işlemi nedeniyle Sosyal Güvenlik Kurumu'nda ortaya çıkacak personel ihtiyacının kalıcı bir şekilde karşılanmasına kadar geçecek süreçte, kamu kurum ve kuruluşlarında fatura ve reçete kontrol birimlerinde görev yapan tecrübeli personelden ihtiyaç duyulanlar, Sosyal Güvenlik Kurumu'nda görevlendirilecek. Bunun için söz konusu memurlar, 31 Ocak tarihine kadar Sosyal Güvenlik Kurumu'na bildirilecek.

Cihan Haber Ajansı

Soğuk havalarda eller daha fazla özen ister

El sırtı derisinin, yüz derisinden daha ince olması ve deri altı yağ dokusunun azlığı, ellerde yaşlanma belirtilerinin yüzden daha önce ve belirgin olmasına yol açar. Bu nedenle eller, soğuk kış günlerinde daha özel bakım ister.

- Dış etkenlerle en fazla temasta olan ellerinizin pürüzsüz görünmesini istiyorsanız; soğuk havada eldiven, güneşte koruyucu krem kullanın. Yaşlanma belirtilerine karşı da peeling ve krioterapi yani dondurarak tedaviden yararlanabilirsiniz. Medical Park Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Gökhan Okan, soğuk havalarda kuruyan ve egzama riski artan ellerimiz için basit ama etkili bakım tüyoları verdi:

Eller dış dünyayla en fazla temasta olan bölgelerimiz. Soğuk havalarda da daha çok zarar gören organlarımız. Bu yüzden sağlığına ve dış görünümüne önem veren herkes, ellerine gereken özeni göstermeli, gerektiği zaman da etkili bakım yöntemlerinden faydalanmalı.

YILLARIN İZLERİNİ ELE VERİR: El sırtı derimizin, yüz derimizden daha ince olması ve deri altı yağ dokumuzun azlığı, ellerimizde yaşlanma belirtilerinin yüzümüzden daha önce ve belirgin olmasına neden olur. Kimyasal maddelerle temasın fazlalığı ve güneş ışınları da yaşlanma belirtilerinin daha erken ortaya çıkmasını kolaylaştırır. Cilt yaşlanmasıyla birlikte ellerimizde elastikiyet kaybı, kuruma, matlaşma, düzensiz pigment artışı, damarlarda belirginleşme gözlenir. El sağlımız açısından bazı hususlara dikkat ederek ellerimizdeki bu yaşlanma belirtilerini geciktirebiliriz.

ELLER DE GÜNEŞ KREMİ İSTER: Ellerimizdeki yaşlanma belirtilerini geciktirmek amacıyla bazı önlemler alınabilir. Güneş ışınları ellerimizde de yaşlanmayı hızlandırdığından güneş koruyucular ellere de sürülmelidir. Eldeki yaşlanma belirtilerinden kısa sürede ve hızlı sonuç elde etmek isteyen hastalar, peeling ve krioterapi (dondurarak tedavi) yöntemlerine başvurabilir.

MAT GÖRÜNÜME PEELİNGLE SON VERİN: Ellere uygulanan peeling işlemiyle ellerde gözlenen cilt lekelerinde açılma, ellerde mat görünümde hafifleme saptanır. Düşük doz asidik madde ve renk açıcı madde içeren peeling solüsyonu, el sırtında belli bir süre bekletilerek düzensiz pigment artışı azaltılır. Bu dönemde kişilerin ellerini çok iyi şekilde nemlendirmeleri, güneşten korumaları, suyla temaslarını kısıtlamaları gerekir. Ellere uygulanan peeling işlemi için de, yüz peelinginde olduğu gibi, kış mevsimi daha uygundur ve üçer haftalık aralıklarla uygulanır. Ellerinde parlak, canlı görüntü elde etmek isteyen ve el lekelerinden kurtulmak isteyen hastalar için iyi bir tedavi seçeneğidir.

EL LEKELERİNİ DONDURUN: El lekelerinde başvurulan diğer bir tedavi yöntemi de krioterapi yani dondurarak tedavidir. Sıvı azot, lekenin olduğu bölgeye temas ettirilerek lekenin hafiflemesine yardımcı olur. Bu tedavide de iyi bir yara bakımı ve güneş koruyucu kullanımı şarttır. Nadir olmakla birlikte bu tedavi sonrasında deri renginde işlem uygulanmayan bölgelere göre daha fazla bir renk açılması görülebilir. Bu tedavide peeling işleminde olduğu gibi kış mevsiminde uygulanmalıdır.

A VE C VİTAMİNLİ ÜRÜNLER KULLANIN: Medikal işlemler dışında harici tedavilerle de ellerdeki yaşlanma belirtilerinde kısmi azalma sağlanabilir. Vitamin A içeren ürünler hem derinin yüzeysel soyulmasını sağlayarak ölü derinin uzaklaştırılmasını sağlar, hem de renk açıcı olarak kullanılan diğer ürünlerin derinin alt tabakasına ulaşmasını kolaylaştırır. Renk açıcı olarak hidrokinon, azeleik asit ve vitamin C içeren ürünler faydalı olmaktadır. Hastalara öncelikli olarak bu tedavilerden elde edilecek yanıtın hemen olmayacağı, kısmi yanıt elde edileceği, tedavinin sonuçlarının uzun süreli ve sabırlı olunduğu zaman elde edileceği konusunda bilgi verilmelidir. Mutlaka tedavilere güneş koruyucular da eklenmelidir.

KIŞ AYLARINDA EGZAMAYA DİKKAT: Kış aylarında en fazla rastlanılan sorunlardan biri de egzamadır. Ellerin çok fazla yıkanması, suyla, sabunla ve kimyasal maddelerle temas etmesi nemsizliğe ve kuruluğa neden olur. Bu kuruluk ilerlediğinde egzama gelişir. Egzama; kaşıntılı, sulantılı, kızarık yaralar şeklinde kendini gösterir. Sağlık sektöründe çalışan kişiler, bahçıvanlar, kuaförler, temizlik işçileri ve aşçılar özellikle egzama açısından risk teşkil eden meslek gruplarıdır. Suyla temasın fazla olması, sabun, temizleyici ve el dezenfektanın fazla kullanılması ismi geçen meslek gruplarını daha yatkın hale sokan ana sebeplerdir.

KİMYASAL MADDELERDEN UZAK DURUN: Egzama iki şekilde görülür; kimyasal madde kökenli tahriş egzaması ya da alerjik madde kökenli alerjik egzama. Dermatologlar yama testiyle egzamanın alerjik kökenli ya da tahriş edici maddelerden kaynaklanıp kaynaklanmadığını tespit ederler. Test sonucuna göre eğer alerji yapıcı madde tespit edilirse, o maddenin kişinin hayatından uzaklaştırılması, hastalığın ortadan kalkmasına yardımcı olur.

EGZAMANIN TİPİNE GÖRE TEDAVİ: Egzama tedavisinde; öncelikli olarak cilde alerji yapan ya da tahriş eden maddenin tespit edilip kişinin hayatından uzaklaştırılması gerekir. Sulantılı egzamalarda deriyi kurutucu pansumanlardan faydalanılır. Kaşıntıyı geçirmek amacıyla antihistaminik tabletler kullanılır. İnflamasyonu baskılamak amacıyla kremlere başvurulur. Eğer egzamalara enfeksiyon eklenmişse antibiyotikli tabletler alınmalıdır.

BAKIMLI VE SAĞLIKLI ELLER İÇİN 10 ALTIN ÖĞÜT

1-Kurutmayan temizleyiciler kullanın: Ellerinizi kurutmayan temizleyici kullanımına önem verin. Her el yıkama sonrası ellerinizin nem kaybettiğini unutmayın.

2-Ilık suyla yıkayın: Ellerin ılık suyla, cildi kurutmayan sabunlarla yıkanmasına dikkat edilmelidir.

3-Kısa banyo yapın: Banyo süreleri kısa tutulmalıdır. Uzun süren banyolar, derinin daha fazla nem kaybetmesine neden olur.

4-Nemsiz bırakmayın: Nemlendirici kullanmaya önem gösterin; ellerinizi sık sık nemlendirin.

5-Zeytinyağı ve E vitamini: Shea yağı, gliserin, zeytinyağı ve vitamin E içeren nemlendiriciler el sağlığı için faydalıdır.

6-Mutfakta mutlaka eldiven: Mutfakta sebze ve meyve doğrarken eldiven giyilmesine özen gösterilmelidir.

7-Soğuktan koruyun: Soğuk havalarda dışarı çıkarken korunmak amacıyla mutlaka ellerin eldivenle korunmasına dikkat edilmelidir.

8-Tahriş olmasın: Deriyi tahriş edici maddelerle (mesleki ajanlar, kimyasallar) temas etmeden önce mutlaka eldiven kullanın. Eldiven kullanarak ellerinizin zarar görmesini engelleyin.

9-Kremlerle bariyer kurun: Özellikle tahriş edici maddelerle temasın fazla olduğu durumlarda bariyer kremler yararlıdır. Bariyer kremler; derinin üst tabakasında katman oluşturur ve nemlendirici özelliğinin yanında üst tabakada bariyer oluşturma özelliğinden dolayı kimyasalların içeriye girmesini engellerler.

10-Güneş kremi şart: Ellerinizin yaşlanmasını engellemek istiyorsanız, yüze uygulanan güneş koruyucuları ellerinize de uygulayın.

NTV

'Ağa' gibi oturmak diz kapağını bozuyor

Oturma biçiminiz, diz kapağınızda sorun oluşup oluşmayacağının önemli göstergelerinden biri. Eğer sandalyede bacaklarınızı aralayarak oturuyorsanız, diz kapaklarınızın kaymasına neden olabilirsiniz.

- Büroda tüm gün sandalyede oturanlar, diz kapaklarından daha fazla sorun yaşıyor. Oturuş bozukluklarının yanı sıra merdiven inip çıkmak, step yapmak, koşu bandına eğim vererek koşmak gibi hareketler diz kapağının kaymasına neden olabiliyor. Kayma, dizlerde ortaya çıkan şiddetli ağrı ile kendini belli ediyor.

Diz kapağındaki kaymaların, özellikle de ofis çalışanlarının yaygın sorunu haline geldiğini belirten International Hospital Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Gürbüz, artık erkekler kadar kadınlarda da oturuş şekli nedeniyle aynı sorunun oluştuğunu söyledi. Prof. Dr. Gürbüz, erkeklerde sık rastlanan, bacaklarını iki yana açma ve dizlerini yere 90 derecelik bir açıyla kırma şeklindeki oturma biçiminin kadınlarda da görülmesi nedeniyle her iki gurupta da ‘ağa oturuşu’ olarak tanımlanabilecek bu durumun diz kapağının kaymasına neden olduğunu vurguladı.

‘Ağa’ oturuş stili nedeniyle dizin üzerindeki diz kemiğini adeta bir şapka gibi örten diz kapağı, dış yana doğru kayıyor, kayma diz kapağındaki kıkırdağı yıpratıyor. Bu durumda ortaya çıkan sonuç, dizlerde şiddetli ağrı. Sorun daha da ilerlerse dizlerde protez uygulaması gerekebiliyor.

NASIL OTURMALI?

Bacak bacak üstüne atmak gibi pek çok oturuş şeklinin yanlış olduğuna değinen Prof. Dr. Hakan Gürbüz, uzun süre sandalyede oturanlar için doğru oturma şeklini şöyle tarif ediyor:

“Sırtınız tamamen dik olmalı ve belinizin arkasını küçük bir yastıkla desteklemelisiniz. Bacaklarınızı kırarak değil, dizinizi kırmayacak şekilde düz ve birleşik uzatmalısınız. Bu oturuş şekli omurganızı düz tutar ve diz kapaklarınızın zarar görmesini engeller.”

Günlük yaşamda hep ağa pozisyonunda oturuyoruz. Bacaklarımızı açarak oturmamızın sonucunda, iç taraftaki kaslar uzuyor, dıştaki kaslar ise kısalıp kalınlaşıyor. Diz kapakları da yerine oturdukları vadiye benzer yapıdan çıkarak dışarı doğru kayıyor. Arabanın silindir ve pistonu gibi, diz kapağının her bükülmesi sırasında kapak kemiği vadiye benzeyen ve diz kapağının oturduğu yapıya girip çıkıyor. Bunun sonucunda dizimizin ön dış yüzünde ciddi ağrılar oluşuyor.”

UZUN YOLCULUKLAR AĞRIYI ARTIRIYOR

Bu ağrılar özellikle de koşarken ortaya çıkıyor. Koşma sırasında diz kapağı hızlı ve güçlü bir şekilde içine oturması gereken vadiye benzer alana girip çıkınca sorun daha da artıyor. Merdiven inmek çıkmak bu insanlara sorun yarattığı gibi arabada uzun süre oturmak, uçakta hareketsiz kalmak uzun yolculukları çok ağrılı hale getirebiliyor.

AMELİYATA UZANAN SÜREÇ

Diz kapağındaki kayma, aniden ortaya çıkmıyor. Zaman içinde başlayıp ilerliyor. Prof. Dr. Gürbüz, bu süreci şöyle anlatıyor: “Diz kapağının sağında ve solunda yer alan pilika denilen bir kılıf var. Her dizi büküp açmada bu pilika tabakası adeta dizdeki kıkırdağı zımparalıyor. Bunun üzerine kıkırdak yapı hasar görüyor, kıkırdağın üstünü soyuyor, döküyor. Daha çok 30'lu-40'lı yaşlarda görülen bu sorunlar nedeniyle ciddi ağrılar ortaya çıkıyor. Kıkırdağın beslenmesi için gereken sıvının, yüzeyi ıslatması önem taşıyor. Diz bükülüyken pilika kıkırdağın üstünü örtüyor, sıvının kıkırdağı ıslatmasını önlüyor. Balığı sudan çıkarmak gibi, yaşamsal aktivitesi engelleniyor. Bu nedenle diz kapağının vadiye düzgün oturmasının sağlaması ve pilika denilen yapının da ekleme zarar veren sürtünme ve örtme etkisinden korunmak için temizlenmesi gerekiyor."

DİZİ BÜKMEK, EĞİM VEREREK KOŞMAK YASAK

Bu sorunları yaşamasına rağmen ameliyat olmak istemeyen kişilerin dizini bükerek oturması, merdiven inip çıkması, spor salonunda koşu bandına eğim vererek koşması var olan sorunu daha da şiddetlendirebiliyor. Yapılacak her hareket, dizdeki ağrıları artırıyor. Ancak normal tempoda yürüyüş yapmak zarar vermiyor.

ÇÖZÜM AMELİYAT!

Dizdeki bu sorun mekanik olduğundan tedavisinin de mekanik olduğuna değinen Prof. Dr. Hakan Gürbüz, “Eğer evinizin tavanı her ay akıyorsa, siz de aktıkça temizletip boyatıyorsanız sorunu çözümlemiş olmuyorsunuz. Diz kapağı sorunlarında ilaç almak ya da başka önlemler sorunu çözümlemiyor. Sorunun derecesine göre ya artroskopik cerrahi ya da klasik cerrahi uygulamak gerekebiliyor.” diyor.

Artroskopi ile diz kapağının dış yana taşması yerine oturtuluyor, pilika adı verilen yumuşak dokular ve yıpranan kıkırdak temizleniyor. Artroskopiden sonra yaklaşık 10 gün boyunca dizde şişlik oluyor. Ancak kişi 3-4 hafta sonra normal hayatına dönebiliyor. Eğer soruna karşı hiçbir önlem alınmazsa, diz kapağı kireçlenmesi oluşuyor. Bu durumda protez cerrahisi yapılıyor, büyük protez konulmuyor, sadece diz kapağının içi protezle değiştiriliyor. Diz ağrısıyla kendini belli eden ve ameliyata uzanan bu sürecin önemine dikkat çeken ve dizde ağrı görülmesinin bir sinyal olarak algılanması gerektiğini belirten Prof. Dr. Hakan Gürbüz ağrıların, ağrı kesici ilaçlarla geçiştirilmemesi gerektiğini vurguluyor.

NTV

Soğuk algınlığı ilaçlarına dikkat!

Uzmanlar, yanlış kullanılan soğuk algınlığı ilaçlarının bazen ölümcül olabilen alerjilere, karaciğer, böbrek ve kalp-damar problemlerine, kan hücrelerinde düşmelere ve kanı fazla sulandırarak kanamalara yol açabileceği uyarısında bulundu.

Gazi Üniversitesi (GÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Esin Şenol, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ilaçların, başta enfeksiyonlar ve ağrılar başta olmak üzere hastalıkların tedavisini sağlayan en önemli maddeler olduğunu söyledi.

İlaçların tedavi edici özelliğinin yanı sıra bilinçsiz ve kontrolsüz kullanıldığında "ölümcül bir silah" olabileceğine dikkati çeken Şenol, "Düzgün olmayan ilaç kullanımları sonucunda ortaya çıkan ilaç yan etkileri, bugün dünyada önemli hastalıklar ve ölüm nedenleri arasındadır" dedi.

Şenol, yanlış ilaç kullanımının genellikle reçetelenmesi gerekmeyen "market ilaçları" olarak adlandırılan ateş düşürücüler, ağrı kesiciler, nezle ilaçları ya da vitamin ve bitkisel kökenli takviyelerin fazla dozda ya da gereğinden uzun süre, birden fazla ilaçla birlikte, kalp, böbrek, karaciğer hastaları gibi olumsuz ilaç etkilerine duyarlı kişilerde kullanılması sonucu ortaya çıktığını bildirdi.

Bazı ilaçların, yiyecek ve içeceklerle de etkileştiğini ve bu nedenle yanlış kullanıma neden olduğunu vurgulayan Şenol, bir ilacı güvenli kullanabilmek için şu uyarılarda bulundu:

"Kullanılan ilacın adı, nasıl kullanıldığı ve ne dozda alınması gerektiği bilinmeli. Kullanılan ilaçların adları ve kullanılan doz, not edilerek listelenmeli. Yeni bir ilaca başlanacağında ya da bir sağlık kuruluşuna başvurulacağında bu liste hekime gösterilmeli. İlaç, hekim tarafından ne şekilde öneriliyorsa öyle kullanılmalı. Kullanılan ilaçla ilgili akla takılan sorular sorulmalı ve ayrıntılı bilgi edinilmeli. Hekim dışında, bir başkasının kullandığı ve önerdiği ilaç kullanılmamalı. İşi biten ilaçlar imha edilmeli, başkalarının kullanamayacağı biçimde atılmalı. Özellikle şeker hastalığı olanlar, yüksek tansiyon hastaları, böbrek hastaları ilaç kullanımında çok dikkatli olmalı."

Şenol, ilaçların yan etkilerinin özellikle bazı yaş gruplarında ve kimi kronik hastalıklarda daha tehlikeli olduğunu belirterek, "5 yaş altı çocuklar, 65 üstü erişkinler, diyabet için insülin alanlar, epilepsi (sara) ilaçları kullananlar, digoksin gibi kalp ilaçları ve kanı sulandırıcı ilaçları kullananlar, narkotik analjezik denilen güçlü ağrı kesicileri alanlar ile aynı anda birden fazla sayıda ilaç kullananlar olumsuz etkilere daha duyarlıdır" diye konuştu.

Çocukların kullanımı

Soğuk algınlığı nedeniyle başvurulan ilaçların, burun tıkanıklığını, ağrıları ve ateşi hafiflettiğini, ancak hastalık süresini kısaltmadığını ifade eden Şenol, "Yanlış kullanımları ise bazen ölümcül olabilen alerjilere, karaciğer, böbrek ve kalp-damar problemlerine, kan hücrelerimizde düşmelere ve kanı fazla sulandırarak kanamalara yol açabilir" uyarısında bulundu.

Şenol, FDA (Amerikan Gıda-İlaç Birliği) tarafından 4 yaş altı çocuklarda öksürük şuruplarının ve nezle ilaçlarının kullanımının yasaklandığını belirterek, 6 aydan küçük çocuklarda ise kullanılabilecek tek ateş düşürücü olarak "asetaminofen" önerildiğini söyledi.

Ateş düşürücülerin, damla, şurup ve tablet formlarına da dikkat edilmesi, 6 aydan küçük çocuklardaki damla formülünde, şuruptan çok daha fazla miktarda ilaç bulunduğunun göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade eden Şenol, "Cerrahi bir girişim öncesi aspirin gibi kanı sulandıran ilaçlar ve bitkisel takviyeler kesilmeli, ameliyatı yapacak hekime kullanılan tüm ilaçların listesi bildirilmeli. Pek çok ilacın, zararlı etkilerinin giderilmesinde ve vücuttan atılmasında karaciğer en önemli organdır. Bu yüzden ilaç kullananlar, 3 kadehten fazla alkol kullanmamalı" dedi.

Şenol, kimi ilaçların da olası yan etkileri nedeniyle birlikte kullanılmaması gerektiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:

-Soğuk algınlığı ve alerji tedavisinde kullanılan ilaçlar ve öksürük şurupları, alkol ve uyku verici ilaç veya bitkisel takviyelerle kullanılmamalı. -Gut ve diyabet ilaçları, aspirin ile kullanılmamalı.

-Mide ağrısı ve bulantı, kusması olanlar, kabızlık giderici ilaçları kullanmamalı.

-Tansiyon, depresyon, kalp, guatr, diyabet ilaçları alanlar, prostat sorunları olanlar, burun açıcılar kullanmamalı.

-Tansiyonu yüksek olanlar ve tansiyon ilaçları alanlar, kanama problemi olanlar, karaciğer, böbrek hastası olanlar ağrı kesici kullanmamalı ya da hekim önerisi ile kullanmalı.

-Reçete edilen ilaçlar arasında en yanlış kullanılan ilaç grubu ise antibiyotiklerdir. Genellikle gerekmediği halde kullanılmaları hem bireysel hem toplumsal hasarlara neden olmaktadır.

Twitter Lokal Trend'leri Kullanıma Sundu!

Twitter'da oluşan gerçek zamanlı gündemin takip edilebilmesini sağlayan Twitter Trend'leri, tüm dünyadaki Twitter kullanıcılarının Tweet'leri temel alınarak hazırlanmaktaydı.

\

Twitter, sahip olduğu kullanıcı sayısı ve bu kullanıcı sayısının artış oranları dikkate alındığında, bir anlamda Web ve dünya gündeminin takip edilebildiği bu Trend'lerini, bazı ülke ve şehirler için özelleştirilmiş olarak vermeye başladı.

\


Lokasyon temelli özellikler, Sosyal Medya aktörleri için artık; zorunluluk arz eden ve ilerlenmesi gereken oldukça önemli bir alan.


Beslemesi Olmayan Web Sitelerini Google Reader İle Takip Edin!

Başta bloglar ve haber siteleri olmak üzere, içeriği sürekli olarak yenilenen web sitelerini takip edebilmenin en kolay yolu; bu siteleri sürekli olarak ziyaret etmek yerine, besleme okuyucular (Reader) ile takip etmektir.

\
Google Reader

Bu takibin yapılabilmesi için; takip etmek istediğimiz web sitelerinin, Atom veya Rss formatlarında hazırladıkları beslemelerinin (Feed) olması gerekmekte.
\

Google Reader'a eklenen yeni bir özellik ile, bu zorunluluk ortadan kaldırılmakta ve beslemesi olmayan web sitelerini de takip edebilmekteyiz.

Ayak ağrisi için bitkisel çözümler

1- Üzerlik tohumu kaynatıldıktan sonra içine sirke ilave edilip ağrıyan yer ovulur.

2- 50 gram zeytinyağı,
50 gram kafur, 50 gram amonyak bir su bardağı ispirto ile karıştırılır. Ağrıyan yere bununla masaj yapılır.

3- Udülkahr kökü toz haline getirilerek suda pişirilir. Su bitmeye yakınken içine biraz zeytinyağı konur ve su bitene kadar kaynatılır. Yağ bir şişeye alınıp ağrıyan bacakları ovmak üzere serin bir yerde saklanır.

28 Ocak 2010 Perşembe

Karabaş otunun faydaları ve özellikleri

Şifalı bitkilerle hazırlanan tedavi listelerinin vazgeçilmez bitkilerinden olan karabaş otunun faydaları arasında beyin hastalıklarına iyi gelen özelliği de bulunuyor. Midede ve bağırsakta meydana gelen problemleri de yok eden karabaş otu, sakinleştirici özelliğiyle de biliniyor.

Karabaş otu ile bitkisel kür

Hazırlanması ve kullanımı:

Bir miktar su kaynatılıp içine karabaş otu konulur ve üzeri örtüldükten sonra 5 dakika demlenir. Demlendikten sonra bardağa konulup şeker veya bal ilave edilerek günde iki veya üç defa içilir.

Bu çay içilirken gerek baş bölgesinde gerek vücutta terleme olursa, ter üzerinde kurutulmamalıdır. Terli çamaşır çıkarıp kuru çamaşır giyilmelidir.

Karabaş otunun faydaları

1. Karabaş otu bilhassa baş bölgesindeki tıkalı damarları açar. Baş bölgesindeki dışarı atılmayan toksit maddeleri terle ağız burun yoluyla dışarı atar. Sinüzit iltihapları burun ve geniz kanalıyla boşaltır. Ayrıca tüm vücuttaki damarları da açar.

2. Mide ve bağırsağı yumuşatır, gaz sıkışmasına iyi gelir.

3. İdrar sökücü özelliği vardır, Böbrekleri çalıştırır ve temizler, safra ifrazatını artırır. Safrayı çalıştırır.

4. Beyin hastalıklarına iyi gelir.

5. Uyuşukluğu giderir ve vücuda dinçlik ve zindelik verir.

6. Karaciğeri çalıştırır, Karaciğere çok faydalıdır. Ardıç tohumu ile kullanılırsa taş ve kumların dökülmesine daha iyi gelir.

7. Sedatif (sakinleştirici ve rahatlatıcı) etkisi vardır. Dinlendirici ve rahatlayıcı bir uyku verir. Bu uyku beyin damarlarının açılması ve toksin maddelerin ter ve diğer kanallarla atılmasından ileri gelmektedir. Beyin rahatladığı için uyandığında dinlendirici olmaktadır.

8. Baş ağrısının her türlüsüne iyi gelmektedir. Migren ve sinüzit dâhil her türlü baş ağrısına iyi gelecektir. Bu tedavi de ardıç tohumu ile kullanılması daha iyi netice verir.

Şu hususlara da riayet edilmesi gerekir:

- Terleme olursa ter vücutta kurutulmamalıdır. Mutlaka değiştirilmelidir.

- Banyodan sonra baş ve vücut iyice kurulanmalı soğuk ve rutubetli yerlere çıkılmamalıdır.

- Yattığınız yatağın pencere kenarı, pencere kapı arası cereyanlı yerlerde olmamasına dikkat edilmelidir.

- Yağışlı havalarda başın ıslanmamasına,ıslak başın rüzgardan korunmasına dikkat edilmelidir..

- Ayaklar devamlı sıcak tutulmalıdır. Ayakların üşümesi, bağırsak, böbrek, safra ve mide rahatsızlığına ve birçok rahatsızlığa neden olur.

Arpacık için bitkisel çözüm


Gözde arpacık çıktığı zaman günde 4 kere bir sarımsağın ucunu keserek üzerine sürün. 1-2 gün içinde geçecektir.

adet sancisi için bitkisel formül

Tuzsuz tereyağı ile bir yemek kaşığı bal ve bir yemek kaşığı çemeni macun haline getirin. Adet görmeden önce önce bir kaşık yutun. Sancılarınız hafifleyecektir.

Fwd: Ağız yaraları için bitkisel çözümler:


Ağız yaraları için bitkisel çözümler:

1- Sirke ile gargara yapabilirsiniz.. birer yemek kaşığı böğürtlen yaprağı, hünnap , mercimek ve sinirli yaprağını kaynatın. Elde ettiğiniz su ılıdığı zaman gargara yapın.

2- Kuruüzüm, anason ve balı eşit miktarlarda karıştırdıktan sonra ezin ve ağız yaralarınızın üzerine sürün.

3- Kuruüzüm suyu, baldıran suyu, kitre suyu, gül suyu aynı oranda karıştırılır. Ağızda tutulur ve bol gargara yapılır.

4- Bol kekik çiğneyin. Sirke ve susam yağı karışımı ile ağızda gargara yapın.

5- Çocuk çiviti de ağız yaralarına iyi gelmektedir.